...insanlar başkalarını memnun etmekten, hayır demenin sonrasında çıkacak tatsızlıklardan kaçınmak için deveye hendek atlatıyorlardı, dünya bu yüzden boka sarmıştı, o artık bunun bir parçası olmak niyetinde değildi.
Ben bunları kendime neden yaptırıyordum? Neden beraber sinemaya, bara ya da tatile gidebileceğim birini sevmiyordum? Neden kabahatim yoksa bile kendimi affettirmeye çalıştığım bu kadın yerine arada bir kavgalarımızda benim de küsebileceğim, yüzüme bakmasına değil bana aldığı küçük tefek hediyelere sevinebileceğim, ışık altında, çırılçıplak ve doya doya sevişebileceğim birini sevemiyordum? Ben neden böyle lanetlenmiş, kavminden kovulmuş, bu gönül vahşiliğinin eline düşmüş haldeyim? Benim neden tedavim yok?
Güldü. Ama sevgiyle, umut ve neşeyle tebessüm eder gibi değil. Bir ihanet karşısında acı ve pişmanlıkla gülümser gibi. Yine de bana yetti bu gülüş. O kadar güzel geldi ki hem de; tıpkı günün tepenin ardından kendini gösterişi gibi, ayın güneşle dünya arasından çekilip aydınlığı serbest bırakışı gibi. Kahroluyordum onun gülüşünün güzelliğiyle. "Allahım," diyordum her seferinde, "kötüleri yarattın, ona razıyım. Ama bu kadar güzel gülenlerini niye yarattın?"