Geçsin istiyordum, nefesim genişlesin istiyordum artık. Ne olurdu sanki burada, biz bize, el ele, beraberce yürüseydik biz de? Terlik giyseydim ben de mesela, elinden tutsaydım, o közlenmiş mısır yeseydi benden boşta kalan eliyle. Dişlerinin arasına girseydi kara kara, öyle de sevseydim onu, ağzının karasından öpseydim. Ben niye yalnızım? Şu köpek bile tasmasını kavrayan ele dönüp dönüp gülümserken, ben böyle sevdiğim, böyle kendimden vazgeçtiğim halde niye yalnızım, niye mutsuzum? Çıkamadım işin içinden.
Tüm yoksul çocukları, semadan vahyolunmuş bir ayet kadar emin, bilirler ki, talihsizlik bulaşıcı bir illettir. Ve yoksullar, bu tedavisi müşkül illetin içine doğarlar.
Görmüyor gözüm. Başka hiçbir şey görmüyor. Kalkıp burada buluyorum kendimi her seferinde. Bu kapıcı dairesi karanlığında yeşil çayırlar açılıyor sanki önümde. Bu kapıdan içeride ürkek ceylanlar koşuşuyor, şen kuşlar çalı çırpı taşıyorlar sanki yuvalarına şarkılar şakıyarak. Oysa yüzüme baktığı bile yok.