Adalet:
1) Hakka riâyetkârlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk.
"Kuranda ise MÜSÂVAT (eştlik) kelimesinin bulunmamasının hiç kuşkusuz İlâhî Hikmete dayalı bir sebebi vardır. Allah, Nahl Sûresi'nin 90. âyetinde, insanlara MÜSÂVATı değil, Adaleti ve İhsânı emretmektedir. Burada adalet ve ihsanın birlikte zikredilmesinin de büyük bir hikmeti vardır. Çünkü çoğu kere ihsânsız adalet zulme, adaletsiz ihsan ise nifaka sebep olabilmektedir.
(İslam'da Aklın Önemi ve Sırrı)
Buna karşılık, "adâletle muamelede bulunmak" otomatik bir ibâdet de otomatik bir davranış şekli de değildir. Herkesin üstesinden gelebilmesinin mümkün olmadığı bu özel ibâdetin menâsiki de mûtad ibâdetlerinkinden çok farklıdır. Bu ibâdetin: hak, hakkaniyet ve adalet kavramlarının, Allah'ın rızâsına lâyık olacak şekilde 1) fehm, 2) idrâk, ve 3) temyiz edilmesini, ve bunların da ötesinde 4) hakkaniyetle ilgili olan hükmün cesâretle ilân edilip, 5) adaletin bilfiil tesisi için harekete geçmek azmini gerekli kılan kendisine has bir menâsiki vardır. Bunu gerçekleştirmek ise düpedüz bir cihâd ve Kur'ân'ın: {Adil olun!} (Mâide/8) ve {Muhakkak ki Allah hakkaniyete uygun davrananları sever} (Mümtenine/8) emr-i ilâhîlerine uyulmasını gerektiren farklı bir durumdur. Herhalde bunun için olsa gerekir ki "ADALETLİ OLMAK" Caferi Mezhebinde, islâm'ın şartlarından bir şan olarak kabûl edilmektedir."
(Kâmil Mürşitlerin Mirâsı)