Sezai Karakoç, Yitik Cennet'ine başlarken şöyle der: "Adem'le Havva'nın cennette öncesiz sonrasızmışçasına mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız Batı'nın soluğu bize gelmeden önce."
İşte bu soluktur "dip zıtlık"ların, "ikili şahsiyet"lerin sebebi. Meral'in iç dünyasında yaşadığı derin muhasebe ve muharebelerin sebebi yine bu soluktur. Kendi benliğinin tezahürü olan "birinci Meral", Batı'nın soluğunu hissettiği anda istihaleye uğrayacak ve "ikinci Meral"e evrilecektir. Paris'te yaşayacağı sefih hayatı tahayyül ederek düşüncelerinin girdabında boğulan ikinci Meral'in aşk mücadelesi, mücadele aşkına dönüşecektir. Fakat mücadele aşkıyla yalpalarken Samim'i (cemiyeti, toplumu) Demokles'in kılıcı gibi karşısında görecektir. Akılalmaz bir psikanaliz yeteneğine sahip olan Samim, bütün dalaverelerine rağmen Meral'e sürekli ikazda bulunacak ve ikinci Meral'in imhası için ona yardım edecektir.
Muasır medeniyetler seviyesine vasıl olabilmek için Batı'nın bilim ve tekniğinden faydalanmanın elbette bir mahzuru yoktur. Fakat bunu yaparken Batı kültürünün içtimaî hayatımızda tatbik edilmesi, Türk kültüründe ve ahlâk yapımızda onulmaz hasarlara yol açacaktır. Meral gibi konuşurken bile Avrupalı gözükmeye çalışan ve "Bunun Türkçesi neydi?" gibi sorular yönelten özenti ve mukallit nesiller zuhur edecektir. Eğer ölçüyü kaybedersek millî ve manevî değerlerimiz çöküşe uğrayacak, kalabalıklar içinde YALNIZLIK çeken fertler türeyecektir. Bu ölçüyü hakkıyla anlamalıyız. Çünkü müellifimizin dediği gibi; "tecrübeden sonraki idrâk, evvelkinden çok daha pahalıdır."