Bütün bu cemiyetin içinde, kalabalıkların ve insanların arasındaki adamın, buna zıt olan baska bir tarafına işaret edelim. Akif, bu görünüşüne rağımen bir yalnız insan karakteri gösterir. Bunu Safahat'ın bütününden ziyade, mısraları arasına sıkışmış küçük işaretlerden görüyoruz. Bütün gerçek sanatkârlarda olduğu
gibi, onda da, onca aktivitesine rağmen, kendi iç dünyasındaki yalnızlığı sezeriz. Bunu, sanatkârın zihnindeki idealle hayattaki
gerçeğin bir çatışmasının mahsulü olarak düşünebiliriz. Hemen her sanatkârda gördüğümüz bu çatışma, Âkif'te de kendisini
hissettirir. Daha ilk Safahat'ının baş tarafına koyduğu manzûm mukaddimede bu duygu başlamıştır :
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Demek, bu kalabalıklar içinde, onları dinleyerek beslenen adam, o insanlara kendi sıkıntılarını aksettiremiyor.