Bu sūrette "kelâm-ı beliğ" kavlimiz cinstir. Ve "isti'âre ve evsāfa mebni” dediğimiz, bunlardan hâlî olan kelâmlardan ihtirâzdır. Zira bu makule istifâre ve evsāftan hâlî olan kelâmlar ekserîlerin indinde şiir değildir. Ve “vezin ve kāfiyede müttefik olan eczâya mufassal ve münhal” dediğimiz, bi'l-ittifak şiir olmayan kelâm-1 mensûrdan ihtirâzdır. Ve "her cüz garaz u maksadında müstakill” kavlimiz şiirin [270] hakikatini beyândır. Zîrâ şiirin ebyâtı be-her-hål bu vechile olduğundan bu kelâm ile bir şey fasl u temyiz olunmayıp, bu cihetle kayd-1 ihtirâzî değildir. Ve "esålib-i mahsusa üzre câri" kavlimiz, şu'arâ-yi Arab'ın esâlîb-i ma'rûfesi üzre cârî olmayan kelâm-ı mevzûndan temyiz eder ki bu makūle kelâmlar şiir olmayıp ancak kelâm-ı manzumdur. Zîrâ kelâm-1 mensûrun şiirde olmayan esålib-i mahsusası olduğu gibi şiirin dahî mensûrda olmayan esâlîb-i mahsūsası olduğundan, manzūm olup da ol esâlîb üzre olmayan kelâm şiir olamaz. Onun için işbu sinâ at-ı edebiyyede esâtizemiz olan ulemâ-yı a'lâmın ekseri, Mütenebbî ile Ma'arri'nin nazımları esâlib-i Arab üzre cârî olmadığından şiirden ma'důd değildir diye re’y ü hükm ederlerdi.
Sayfa 363 - YEK
Şair, içinde ta'kid (muğlaklık) bulunan terkiplerden de gücü yettiğince kaçına­ rak sadece lafzından evvel manaları akla geliveren terkipiere yönelmelidir. Keza şa­ ir bir çok manayı bir tek beyitte toplamaktan da uzak durmalıdır. Çünkü bu gibi ifa­ delerde de anlamayı zorlaştıran bir muğlaklık vardır. Şiirde, tercihe şayan olan ma­ naya denk olan veya bol bol manaya kafi gelen lafızdır. Zira ınıina çok olursa haşv olur. Bu durum zihni, ınıinalara dalına işiyle meşgul edeceğinden zevkin tam mana­ sıyla belagatı kavramasına engel olur. Bir şiir lafızlarından evvel manaları zihne ge­ liverirse ancak bu durumda kolay sayılır. Bundan dolayı üstatlarımız -Allah kendi­ lerine rahmet etsin- doğu Endülüs'ün şairi Ebu Bekir (bir nüshada, Ebu Ishak) b. Ha­ face'nin şiirini bir tek beyitte bir sürü mana yığılmıştır diye ayıplar ve tenkit ederler­ di; tıpkı Mütenebbi ve Maarri'yi, şiirlerinin örgüsü, Arap üslupları üzerine örülme­ miştir, diye ayıpladıkları gibi. Nitekim zikredilmişti. O yüzden bu iki şairin şiirleri, şiir seviyesinin altında kalan manzum söz sayılmıştır. Bunun böyle olduğuna hükme­ den (lisan1 ve edebi) zevktir.
Sayfa 1039 - Dergah
Reklam
(Şiiri tarif sadedinde) biz diyoruz ki: Şiir istiare ve evsaf (tavsif) üzerine bina kı­ lınan, vezin ve revi itibariyle birbirine muvafık cüzlere (beyitlere) ayrılan, garazı ve maksadı bakımından herbir cüzü makabii (öncesi)nden ve miibadi (sonrası)nden müs­ takil bulunan ve kendisine mahsus Arap üsluplan üzere cari olan beliğ bir kelamdır. imdi
Sayfa 1036 - Dergah
Sayın İnönü, Bilecik'deki demecinde, şöyle bir iddia ortaya attı. "Yirminci Asırda Osmanlı İmparatorluğunun birinci defa dini siyasete âlet etmesinde İmparatorluk batmış, ikincisinde vatan güç halle kurtulmuştur. Bunların birincisi imparatorluğun bütün müslümanlan Cihadı Mukaddese dâvet etmesidir. İmparatorluk battı, ikinci teşebbüs Mülî
Geoffrey Chaucer ve İngiliz Edebiyatı (Başlarken)
Milton ve Shakespeare’le birlikte İngiliz edebiyatının üç devinden biri olan Geoffrey Chaucer tahminen 1340-43 yılları arasında doğmuştur. Babası John Chaucer adında bir şarap tüccarıdır. Chaucer adının geçtiği ilk yazılı belge Ulster kontesi Elizabeth’in 1357 tarihli harcamalar defteridir. Bu defterde, bu isimde bir içoğlanına (page) elbise
Bütün bu cemiyetin içinde, kalabalıkların ve insanların arasındaki adamın, buna zıt olan baska bir tarafına işaret edelim. Akif, bu görünüşüne rağımen bir yalnız insan karakteri gösterir. Bunu Safahat'ın bütününden ziyade, mısraları arasına sıkışmış küçük işaretlerden görüyoruz. Bütün gerçek sanatkârlarda olduğu gibi, onda da, onca aktivitesine rağmen, kendi iç dünyasındaki yalnızlığı sezeriz. Bunu, sanatkârın zihnindeki idealle hayattaki gerçeğin bir çatışmasının mahsulü olarak düşünebiliriz. Hemen her sanatkârda gördüğümüz bu çatışma, Âkif'te de kendisini hissettirir. Daha ilk Safahat'ının baş tarafına koyduğu manzûm mukaddimede bu duygu başlamıştır : Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım! Demek, bu kalabalıklar içinde, onları dinleyerek beslenen adam, o insanlara kendi sıkıntılarını aksettiremiyor.
Reklam
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.