Bir gece ansızın karşınıza bir hayalet belirse ve o size aslında gerçek olduğunu, bir yerlerde hayat mücadelesi verdiğini ve aslında içinde bulunduğunuz evin kendi evi olduğunu söylese tepkiniz ne olurdu? Şahsen ben
Arthur’un ortağı Paul gibi delirdiğimi düşünürdüm ama Arthur delirmiyor. Başta kabullenmekte zorlansa da sonunda ikna olup hastaneye gidince komada yatan kadınla hayalet kadının aynı kişi olduğunu görünce onun için çabalamaya başlıyor; çünkü Laueren bir o kadar da güzel genç bi kadın, çünkü Arthur Laueren’e aşık oluyor. Lauren ise başarılı bir stajyer doktorken geçirdiği bir araba kazası sonucu komada kalıyor ki, ilk yardım yapan doktorlar onun öldüğüne emin oldukları kadar
ağır bir hasta. Ama o bir şekilde hayata tutunurken, artık annesinin onun ölümüne karar vermesiyle can simidi onun da aşık olduğu Arthur oluyor. Öyle ki hastaneden onun bedenini kaçırmaya kadar varıyor sonuç. Ama sonunda başarılı olup olmadıkları biraz sizi hüzünlendirse de en son süpriz hepsine bedel oluyor. Bu romantik hikaye daha farklı bir dille yazılsa uçar gidermiş. Ama anlatım donuk, zaman zaman da basit kaçınca o romantizmi alamıyorsunuz. Onun dışında hikaye olağanüstü güzel.
‘Neden benden bu kadar az şey alırken bana her şeyini veriyorsun?
-Çünkü hızla, bir anda buradasın, varsın, çünkü seninle geçen her an ömre bedel. Dün bitti, yarın henüz yok; önemli olan bugün, şimdi.’
‘Çok kısa sürede bana pek çok şeyi, özellikle de mutluluğun tadını öğretmiş olan birine borcumu ödüyorum. Biliyor musun, her rüyanın bir bedeli vardır!’
Böyüklər çox vaxt müxtəlif şeylərdən qorxa bilirlər: qocalmaqdan, ölməkdən, yaşaya bilmədiklərindən, xəstəlikdən, hətta hərdənbir uşaqların baxışlarından qorxurlar ki, uşaqları onları qınayar.
İki varlığın yanaşı yaşaya bilməsi üçün sadəcə bir-birini sevməsi kifayət deyil, onlar bir-birinə uyğun olmalıdırlar. Onlara uyğun zamanda tanış olmalıdırlar.