Eskiden taze ceset bulmak tıp öğrencileri için kolay bir şey değildi. Cerrahlar anatomi derslerinde kullanmak üzere hükümlülerin cesetlerini satın alabilmek umuduyla infaz alanlarında dolaşıp duruyorlardı. Bazıları da mezarlıkları talan etmeleri için 'dirilticilere' yüklü paralar ödemek zorunda kalıyorlardı. Bütün bunlar, 1700'lü yılların sonlarına doğru hastane bakım ücretlerini ödeyemeyen hastaların gönüllü veya gönülsüzce bedenlerini tıp bilimine bırakmasıyla değişti. Her yıl yüzlerce kadavrayı kesip biçme lüksüne kavuşan hekimler hastalıkları daha yakından incelemeye başladılar. Araştırmaları hem gerçek hem de mecazî anlamda her zamankinden daha derine iniyordu. Geçmişte hastalıkları belirtilerine göre sınıflandırıyorlardı; vücut sıvılarına, bunların dengesine, birikmesine ve atılmasına düşkünlükleri bu yüzdendi. Fakat otopsi, hekimlerin bu yüzeysel işaretlerin ötesine geçmelerini sağladı. Ünlü anatomist Marie Xavier Bichat büyük bir coşkuyla, "Belirsizlik yakında ortadan kalkacak" demişti. Birçok açıdan kalktı da. İç hastalıkların keşfedilmesi vücut sıvılarına dayalı tıbbın kalesini çökertmeye başladı.