"Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen, bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz."
"Ben hasta bir adamım. Hayır bedenen değil, ruhum hasta, beynim hasta. Bütün değerlerimi kaybettim sanki. Hiçbir şeyi umursamıyorum. Birkaç ay önce gelseydin her şey çok farklı olurdu. Ama artık çok geç..."
Kendini unuttu ve karşısındakine aç gözlerle baktı. İşte uğrunda yaşamaya değer bir şey bulmuştu ; kazanmaya değer, savaşmaya ve evet , ölmeye değer. Kitaplar doğru söylüyordu .
Hayat, hastalıklı bir insanın yorgun gözlerini yakan güçlü bir ışık gibiydi. Uyanık geçirdiği her an, etrafında ve üzerinde çiğ bir öfkeyle parlıyordu. Acıtıyordu. Dayanılmaz bir acı veriyordu.
Hala telefonda ve onunla konuşurken, tamamen alakasız biçimde, onun uğruna ölme arzusu duydu içinde, zihninde kendini kahramanca feda ettiği görümler oluşup dağıldı. Onu öylesine çok, öylesine feci ve öylesine ümitsizce seviyordu.
"Sonunda bütün evreni birleştirmiş, avucuna almış, ona bakıyordu; gizemlerin arasından korkudan ne yapacağını şaşırmış halde, bilmediği bir hedefe varmak için koşuşturan dehşete düşmüş bir gezgin olarak değil; gözlemleyerek, çözerek ve öğrenilmesi gereken her şeye aşina olarak evrenin dar sokaklarında, sapa yollarında ve ormanlarında dolaşıyordu. Daha çok öğrendikçe evrene, hayata ve bütün bunların ortasında kendi hayatına daha çok hayran oluyordu."
"Sesini buluyor, yıllardır derdini anlatamayan dudaklarının arasından dışarı çıkmak için can atan bütün o güzellikler, bütün o harikalar, vahşi bir akışla, dipdiri bir güçle dökülüyordu ağzından."
Kızın saflığı yüzünde patlayan bir şamar gibi afallatmıştı onu. Hayatta iyiyi de görmüştü, kötüyü de… Ama varoluşun özelliklerinden biri olarak masumiyet aklının ucundan bile geçmemişti.
Haritası ve dümeni olmayan bir gemi gibiydi, gidebileceği bir liman da yoktu. Hayatı kendi akışına bırakmak en kolay yoldu ama o da bir tür yaşamak sayılırdı ve onun canını yakan şey de buydu zaten, yani yaşamak…
kendi küçük hayatlarını dar kafalı küçük formüllere göre yaşayanları, bir araya toplaşmış sürüler dışında var olamayan varlıkları, yaşamlarını başkalarının düşüncelerine göre kalıplara sokanları, kölesi oldukları çocuksu kurallar nedeniyle gerçekten yaşamayı ve birey olmayı beceremeyenleri düşününce bir iki kez acı kahkahalara boğuldu.