Bazen böyle yapardı.Aramızda konuştuklarımız hakkında bir şeyler okur, daha sonra onların üzerinden sohbeti derinleştirirdi. Hangi kitabın kaçıncı sayfasında neler yazdığını biliyor olmasına hâlâ şaşıyorum.
Her satırı aklımda tutacak kadar zeki değildim. Kucağıma istiflediğim elmalara benziyordu cümleleri; patır patır dökülüyor, geriden gelenler öndekileri unutturuyordu. Kekremsi bir tat göğsümün tam ortasına kurulsa bile, okudukları köylü ve hoyrat tarafımı ince elekten geçiriyordu.
Maskeyi çıkarıp aynaya baktım
yıllarca önceki çocukla aynı çocuktum
hiç değişmemiştim...
Maskeyi çıkarmayı bilmenin olumlu yanı bu
Sen hâlâ o çocuksundur,
Sürüp giden geçmiş,
o çocuk
Maskeyi çıkarıp yeniden taktım.
Böylesi daha iyi.
Böylece ben maskeyim
Ve depoya dönen bir tramvay gibi normalleşiyorum yeniden.
Çekingenlik saklanır, maske takar, kararır, zaman zaman da tamamen ortadan kaybolur ama can çekişse de ölmez; göründüğünden farklı bir şekilde görülmek için sessizce haykırır.
Bir maskede, ardında gizli olandan daha çok hakikat vardır: Bir maskeye "sadece bir maske işte" deyip geçemeyiz, zira öznelerarası simgesel ağ içinde fiilen kapladığımız yeri
belirler. Fiilen yanlış ve geçersiz olan, bizim taktığımız maske (oynadığımız "toplumsal rol") ile aramızdaki "içsel mesafe", maskenin altındaki "asıl benliğimizdir"... Buradaki edimsel boyut maskenin simgesel etkisinden ibarettir: Aslına bakılırsa maske takmak bizi öyleymişiz gibi yaptığımız şey yapar. (Zizek 1992: 34)