•••
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
İçinde yaşadığınız dünyayı bildiğinizi zannedersiniz. Onu hissedebiliyorsanız, ona dokunabiliyor, kokusunu ve tadını alabiliyorsanız biliyor olmanız da gerekir. Kendi kendinize, gökyüzünün mavi olduğuna ilişkin basit bir gerçeğin üstüne hayatınız pahasına bahse girebileceğinizi söylersiniz. Sonra bir gün biri çıkagelir ve kendinden çok emin tavırla yanıldığınızı söyler. "Mavi," diye diretirsiniz, "Okyanus gibi mavi. Balina gibi mavi. Kızımın gözleri gibi mavi." Ama o kişi başını iki yana sallar ve diğer herkes de ona destek olur. "Zavallı kızcağız," derler, "Bütün bunlar -okyanus, balina, kızın gözleri- hepsi yeşil. Karıştırmışsın. Baştan beri yanlış biliyormuşsun."
Şimdi bir derin mavide akşam oluyor
Gök mavi deniz mavi
Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
Ne opera aryaları
Ne beşinci senfonisi Beethoven'ın
Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
Gün ışığı arkamızda kaldı bak
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi
Gel artık
Hayata yeniden başlayalım
Gel artık
Bu mavilerde kimseler görmez bizi
Korku ve kan daha her şeyin sonu değildir. Bir şey, tek bir şey tüm yıkıma karşı ayakta kalır: insanın insanla karşılaşması...gün oldu, bir yabancının bakışlarıyla, bize göz kırpışıyla uçurumun kenarından döndük.
Bir rüyanın içine saklanmış olangerçek, bazen uyandığımızdabilepeşimizi bırakmaz....
Uyku hâlinden uyanıklık hâline geçişin fizyolojik ve psikolojik aşamasını tamamlayanlara günaydınnn, 🧿
Onlara uyku döngüsünün nasıl işlediğini, beynin uyandırma yöntemlerini yada uyandıktan sonra hissedilen duygusal veya zihinsel
Öğretmen ayakta duruyor, gösterme sopasının ucunu haritada görünmeyen bir noktada tutuyordu. Öğrencilerin hiçbiri bakmadı o noktaya. Oysa oradan bir makineli tüfek daha ateş açmış, onu biçmiş, yamaçtan aşağı ağır ağır yuvarlamıştı. Öğretmenin akan kanı, mavi-yeşil-kahverengi haritanın üzerine yayılıyordu. Hiçbiri görmüyordu bunu.
Sen toynağı çamurlu at, Yorgunsun besbelli, Asilliğinde kalmak istediğin duruşunun....
Koşmuşsun, Özgürlüğüne asice, Kim bilir hangi doru nun peşinden, Anlaşılamadan dört nala..
Savrulurken yelelerin,
Rüzgarın sert ellerinde, Sevgi kişnemelerin bile, Duyulmamış, Duyulmamış senin.....
Kimi gün mavi denizle kumsalın, Kucaklaşmasında, Kimi gün toprak kokusunda, Özgürlüğünü savunmuşsun....
Bir parça şeker ile, Katıksız dost sanmışsın herkesi, Öyle asi durmuşsun kii, Teninin ipeksiliği farkedilmemiş.. Ama her ressamın tualinde, Asilliğin belgelenmiş.....
Sen toynağı çamurlu at, Yıllarda yarım asrın devrilmiş, Özgür yaşamanın bedeli,
Asiliğinle dik durarak ödenmiş....
Ben uyurken baş ucumdaki su bardaklarını kaldırmışsın. Bir uyandım yoklar. Üç gün öncesinden, dünden, sabaha karşıdan… Gecenin boğaz kurutan gebeliğini besleyen su bardakları. Turuncu, sarı, mavi çizgili.
Bu tozdan ev kimleri gördü avlusunda şimdiye kadar, hangi çocukların eline lastik top sıkıştırdı yemek önceleri? Yaşanamayan aşkların açgözlülüğü duruyor sanki merdiven başlarında.
Kadınların sırf çiçekleri soldu diye yas tuttuğu zamandan kalma değil acısı. Bir bebek doğduğunda birlikte büyüsünler diye fidan dikilen zamandan kalma.
Kavgada gürültünün dozu yeşil cam vazonun narinliğince ayarlanır, belki vazo bile utanırdı bu şahitlikten. Bir tek tahta pencereler bilirdi mahremiyetin tatlı tedirginliğini. Duvarlarına şiirler püskürtülmüş. Hâlâ kâfiyeli durur aynı kandan bir ömür biriktiren çerçeveler.
İşte ben uyurken. Bir kuyruklu yıldız uğruna aklımı gökten alamadığım geceden.
Su bardakları...
Yerinden kaldırınca bâki bir toz havalanır, saçlarıma dağılır.
Can istemez hani göz görmeyince. Bir de görmeyince özlenmese, o vakit işe yaradı demektir sarı çizgili bardağın ani gidişi.