Birisi

Söyleyecek fazla bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Ben de sustum.
Reklam
Raskolnikov, Büyük Perhizi ve Paskalya'y hastanede geçirdi. Artık iyileşmeye başladığı sırada, henüz hasta yatarken, ateşli nöbetler ve sayıklamalar sırasında gördüğü rüyaları hatırladı. Hastalığı sırasında rüyasında, güya tüm dünyanın Asya'nın göbeğinden Avrupa'ya gelmekte olan, görülmedik, duyulmadık bir tür veba afeti ile
Sayfa 746Kitabı okudu
Azap ve gözyaşları da aslında bir hayat değil midir?
Sayfa 741Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Bugün, amaçsız ve hedefsiz bir endişe, gelecek ise, sadece karşılığında hiçbir șey elde edilemeyen bitmez tükenmez, bir fedakârlık olarak karşısında durmaktaydı. İşte bu dünyada onu bekleyen buydu. Sekiz yıl sonra daha henüz sadece otuz iki yaşında olacak ve yeniden yaşama başlayabilecek olmasının ne önemi vardı ki? Niçin yașayacaktı? Neyi amaçlayacaktı? Neye yönelecekti? Sırf var olmak için mi yaşayacaktı? Ama o evvelden bir fikir, bir umut, hatta bir hayal uğruna varlığımı bin defa feda etmeye hazır değil miydi? Salt var olmak ona her zaman az görünmüş ve o daima bundan fazlasını istemişti.
Sayfa 740Kitabı okudu
"İyi ama sen kan döktün!" diye umutsuzca haykırdı Dunya. "Herkesin döktüğü gibi," diye lafi Dunya'nın ağzından kaptı adeta hiddetle kendinden geçerek, "her zaman aktığı gibi ve akacağı gibi bu dünyada, șelale gibi akıyor, şampanya gibi akıtılıyor ve bunca kanı akıtan adama Capitol'de taç giydirip sonra da onu insanlığın velinimeti olarak ilan ediyorlar.
Sayfa 711Kitabı okudu
Reklam
O zaman kendime sürekli şunu soruyordum: Ben niçin bu kadar aptalım, madem başkaları da aptal ve ben de onların aptal olduğunu kesin olarak biliyorum, niçin onlardan daha akıllı olmak istemiyorum? Sonra şunu anladım ki, Sonya, herkesin akıllı olmasını beklersem bu çok zaman alacak... Sonra şunu anladım ki, böyle bir şey asla olmayacak, insanlar değişmeyecek ve onları değiştirecek kimse de yok, üstelik deneyip emek vermeye de değmez. Evet bu böyle!.. Bu onların kanunu... Kanun böyle. Sonya, bu böyle! Ve ben şimdi biliyorum ki, Sonya, kim ki ruhen ve aklen sağlam ve güçlüdür, kanunları koyan da odur. Ve kim ki, herkesten daha cüretkârdır, o herkesten daha haklıdır. Bugüne kadar böyle gelmiş, bugünden sonra da böyle gidecektir! Bunu anca kör olanlar göremez.
Sayfa 575Kitabı okudu
Razumihin aptalı geçende sosyalistleri ne diye yerden yere vurduydu? Sosyalistler çalışkan ve ticaret kafalı: 'herkes için ortak mutluluğa ulaşmak amacıyla uğraş vermekteler... Hayır, bana yaşam bir kere veriliyor ve bir ikinci şansım olmayacak: Ben bu 'herkes için ortak mutluluğu beklemek istemiyorum. Ben ya kendim için yaşayayım ya da hiç yaşamayayım. Ne yapalım? Ben sadece 'herkes için ortak mutluluk' bahanesiyle cebimdeki parayı sımsıkı titreyip tutarak aç bir annenin önünden geçmek istemedim. Neymiş efendim: 'Herkes için ortak mutluluğun inşası için gereken tuğlaları taşıyor, bundan da iç huzuru buluyormuşum!' Ha-ha-ha...! İyi de o zaman beni niye boş geçtiniz? Hepi topu bu dünyaya bir kez geliyorum ve benim de arzularım, isteklerim var...
Sayfa 383Kitabı okudu
Gerçek bir yere kaçmaz, ama hayatı mahvetmek her zaman mümkün ki örnekleri de görülmüştür. Biz şimdi neyiz? Biz hepimiz istisnasız, bilgide, ilerlemede, düşüncede, icatta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede ve her şeyde, her şeyde, her şeyde ama her şeyde daha henüz lisenin hazırlık sınıfındayız! Başkasının aklıyla geçinip gitmek onların hoşuna gidiyor. Kötü alışmışlar! Değil mi? Öyle değil mi? Doğru söylemiyor muyum? Öyle değil mi?
Sayfa 284Kitabı okudu
Peki ya ben yanıldıysam, ya insanoğlu alçak değilse, tamamı yani, yani tüm insan soyu, kalan her şey salt önyargıysa. Sadece kendiliğinden meydana çıkan korkularsa ve hiçbir sınır yoksa, ki öyle de olması gerekir!.
Aradığım neşe değil, ben kederime ortak arıyorum.
Reklam
İyi ama ya başka gideceğiniz hiç kimse ve hiçbir yer yoksa! Nihayetinde her insanın gidebileceği bir yer olması gerekir. Zira öyle zaman olur ki, insan neresi olursa olsun muhakkak bir yerlere gidebilmek ister!
Ah, mutluluk ışığı sever, biz de dünyayı şen sanarız; ama sefalet kendini vakurca saklar, biz de sefalet yok sanırız.
Sayfa 23
“Beyefendi, bu kuşların ölü yedikleri doğru mu?” “Ne budalasın be Nanon! Onlar da ne bulurlarsa onu yerler herkes gibi. Biz de ölü yemiyor muyuz? Öyleyse miraslar nedir?”
Mustafa Hoca çok devirler görmüştü. Hürriyet ve aydınlıkla birlikte her türlü fırsatçılığın da ortaya çıkmasından korkuyordu. Herkesin eşit olduğu düşüncesinin hemen istismar edilmesinden korkuyordu. Mehmet Akif gibi, ‘bilenle bilmeyenin elbette bir olamayacağını’ düşünüyordu; eşitlik demek, bu demek değildi. Mustafa İnan tarih okumaya düşkündü; sokağa dökülen her insanın bu işlerin bilincinde olduğundan haklı olarak kuşku duyuyordu. Türk milleti Tanzimat’tan beri böyle nice heyecan yaşamıştı; kaç kere, işte hürriyet geldi diye sevinmişti. Evet, Mustafa İnan’ın konuşmasında da söylediği gibi, hürriyetle birlikte akıl da gelmeliydi, huzur da gelmeliydi, bilim de gelmeliydi; evet çalışma gelmeliydi, yeni ve aydınlık bir düzen gelmeliydi. Hürriyet neden durmadan gelmek zorunda kalıyordu? Bunun üzerinde düşünülmeliydi. Bu hürriyet neden ikide birde geliyordu? Bunun üzerinde düşünülmeliydi. Hürriyet, düşünmesini bilenlerle birlikte gelmeliydi.
“Herkes bilime hizmet için yaratıldığını anlamaz. Maksim Gorki Benim Üniversitelerim’de, bir arkadaşının onu üniversiteye girmesi için şu sözlerle kandırmaya çalıştığını anlatır: ‘Siz bilime hizmet için yaratılmışsınız Peşkov.’ Gorki, ‘Ben daha o zamanlar bilime bir tavşan olarak da hizmet edebileceğimi bilmiyordum,’ diyor. Mustafa da bilime bir
100 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.