“Belki de burası bizim mutsuzluğumuzun başkentidir,” diye düşünüyordu Behzat Ç.. “Ve belki de,hala yaşamaya devam ediyorsak artık buna alıştığımız içindir,elimizden başka bir şey gelmediği içindir.”
Birini sevmişsek ve sevgimizin hedefi küçük,zayıf ve kırılgan bir varlıksa, koruma için yalnız ve yalnız bize güvenmişse ve koruma,herhangi bir sebepten başarısız olmuşsa,nasıl bir teselli (nasıl bir mazeret,hangi bahane) mümkün olabilir ki?
Artık biliyorum; aşk yoksa merak cazibesini yitiriyor.Az ötemizde uzanan yabancı topraklar asla çağırmıyor bizi.Hiçbir heyecan vaat etmeye bu ülkenin kenarında durup,sıkıcı bir coğrafya kitabının sayfalarını çevirir gibi üstünkörü bakıyoruz ona. Ve ansızın, bir adım daha atacak gücümüz kalmadığını hissediyoruz.Bütün enerjimiz o iklime ve onun sonsuz bozkırlarına akıp gidiyor sanki. “Keşfedilecek ne var ki?” diyoruz sonunda yılgın bir sesle.Kolayca inandırıyoruz buna kendimizi, kolayca vazgeçiyor, kolayca geri dönüyoruz.