"Bugünün rüzgarında yıkanan mazi gülü" diyordu üstat. Geçmişi bizim için manalı kılan şey, ona bugünden bakıyor olmamızla alâkalıydı.Onun bugün ve yarın için bize vereceği hızdı aslolan.
"Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır, insan daima başarıyı aramalıdır ama ben şunu yaptım diye övünmek manasızdır, o övünülen çoktan mazi olmuştur."
En tatlı gülen yüz bize mâzîdeki yüzdür.
Geçmişte yatar şânlı zaferler, nice haklar!
Tuğrul Beği, Alp Arslan'ı mâzî bize saklar!
Mâzîdeki bir şânlı fasıldır Kılıç Arslan!
Kâfirlere bir sor ki nasıldır Kılıç Arslan!
Evet bak: Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medine bir minber, Peygamberimiz (A.S.M.) bütün ehl-i imana imam, bütün insana hatib, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkeb bir halka-i zikrin serzâkiri. Bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravetdar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki; her bir davasını, mu'cizatlarına istinad eden bütün enbiya ve kerametlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.
Zira o bürhan-ı nâtık Aleyhissalâtü Vesselâm لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der, dava eder. Bütün sağ ve sol, mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma ile manen
صَدَقْتَ صَدَقْتَ وَ بِالْحَقِّ نَطَقْتَ
derler. Hangi vehmin haddi var ki böyle hesabsız imzalarla teyid edilen bir iddiaya parmak karıştırsın?