- "Bugün biz, bir taraftan realitede Mashattan haline gelmiş korkunç bir şehirde, diğer taraftan İslâm medeniyeti diye Endülüs ütopyasında yaşıyoruz. Bugün genelde dünyanın, özelde dünya Müslümanlarının trajedisi, reel ile ideal arasında açının gittikçe büyümesidir. Pek kimsenin fark etmediği çocuklarımıza isim koyma tarzımızda bile bu ütopyacılığı görmek mümkündür. Mesela doğrudan Asr-ı Saadet’teki erkek veya kadın sahabîlerden alınan Mus’ab, Mu’az, Huzeyfe, Üsame, Ammar, Yâsir, Enes, Hafsa, Rumeysa, Sümeyye, hatta Bilal gibi isimlerin İslâm, Osmanlı tarihinde kullanıldığını görmüyoruz. Keza Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethettikten sonra aldığı, “fetheden” anlamında bir lakap olan “Fâtih” de Osmanlı-Türkiye’de Cumhuriyet dönemine, hatta 1960 ve 1970’lere kadar isim olarak kullanılmış değildir. Bu isimlerin son 30-40 yılda yaygınlaşmasının hikmeti nedir acaba? Acaba biz, Osmanlı’daki Müslümanlardan daha mı Müslümanız? Herhalde öyle bir şeyi kimse iddia edemez..."
(Kalem Dergisi- Bedri Gencer'le söyleşi)