Acılarla doluyuz tepemizden tırnağımıza.
Emre Timur bu sefer o meşum boğuntuyu,yabancılaşmayı karanlık şehirlerde değil de apokaliptik bir dünyada ama yine sıradan bir adamda,bir kuklacıda arıyor.
Seviyorum bu kalemi.Huzurunuzu kaçırıyor,beyin yakıyor.Kaçan huzur,kalbiniz ile beyniniz arasında meydana gelen kısa devreler bi sarsıyor ruhunuzu.
Neden kuklacı ? Kahramanımız marangoz aslında.Tek bacağının doğarken olmayışı babasının eseri.Kendine yaptığı bacak ve tahta maskesi yaşadığı acılarına perde bir nevi.Çocukluğunda hiç bitmeyen baba eziyeti yıllar sonra hastalanarak farklı bir boyuta taşınır kuklacı için ve merhameti ile öfkesi savaş halindedir sürekli.Sorgusu arayışı bitmeyen kuklacı ile derin bir anlam yolculuğuna hazır mısınız? Sevgiye,sevgisizliğe…Umuda,umutsuzluğa…Utanca,öfkeye,kırgınlığa…Ötekileştirilmiş Karakterler,olaylar ve sorgulatan,düşündüren derin bir eser #kuklacı Yazarın kalemi ile tanışmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Her yıl aynı; Doğduğum gün yaklaştıkça öleceğim günü düşünüyorum.
İşte insan böyle; bir anlamsız rüyanın bir tanımsız yorumu ile ince ince kıvranmaktan huzuru kaçar da adını koyamaz.
İnsan kendi ömrüne sığmayan şeylere dertlenmemeli.
Annesinden süt emmemişin dişleri güçsüzdür ama sevgi görmemişin kalbi çürüktür.
Unutmak aslında bizim çıldırmayışımızın sağlayıcısı .
İnsan ölmeye ödevli ve bu ödevi doğmuşların çoğu yapmıştır,kalanı da yapmak üzeredir.
Ağlamaya gülmekten daha çok ihtiyacım varmış meğer.Zaten adamakıllı ağlayamadığım için adamakıllı gülemiyormuşum.