Gönenli Hoca, sarıklı cübbeli fakat aynı zamanda papyon kravatlı, eldivenli ve bastonluydu. Çok temiz, titiz giyinirdi. Yere gelince tozlanmasın diye sarığının ön kısmı, fesin az üzerinden sarılmıştı. 1931'de elini öpüp tanışmıştık. Fakat 20 sene sonra hacca geldiğinde, Medine-i Münevvere'de görüştüğümüzde, tabiî olarak tanıyamadı. "Ben seni tanıyamadım. Nerden tanıyorsun beni?" dedi. "Hocam talebenizim. Beraber mukabele okumuştuk" yerini ve tarihini söyleyince , gülümsedi: "Kardeşim o yılların üzerinden karlar kışlar geçti; dedi; o günkü Hâfız Mehmed başkaydı, bugünkü Hâfız Mehmed başka!"
Gerçekten de eski sakalsız, şık Gönen'linin günde iki kere ütüleniyormuş gibi görünen pantolonu, pırıl pırıl parlayan potinleri, kravatı, eldiveni gitmiş; yerine mütevazı, sakallı, ehl-i hâl Gönenli Mehmet Efendi Gelmişti...