O zaman, eğer iş bu kadar kolay olsaydı sonunda mükafatı kazanmanın hiçbir kıymetinin kalmayacağını düşündüm. Buna hak kazanmak için zeka, emek ve zahmet hatta daha ileri giderek eziyet, felaket, bela gerektiğini itiraf ettim!
Dünyada huzur ve rahatın hep şüpheden doğduğunu görüp kendini kederlendiren şeylerin de hep kendi hayal gücünün, kendi seçimlerinin ürünleri olduğunu düşünerek kendine, ruhuna karşı bir şey yapamadığından, kendini iyileştirmek için bir çare bulamadığından, deliren bir gazap ve öfke hissediyordu.
"bırakacak mıydı? saadetlerinin böyle hiç görülmeyen, hissedilmeyen fakat tesir eden, tahrip eden ve bir gün bir büyük ceriha [yara] halinde meydana çıkacak olan bu kurdunu bırakacak mıydı?"
Ah, niçin ondan hep elinden gelmeyen şeyler isteniyor, hiç onun arzusu sorulmadan, ne kadar acı çektiği, çekeceği merak edilmeden niçin ona böyle eziyet ediliyordu?