x X x

x X x
@mehmet_pi
15 okur puanı
Nisan 2021 tarihinde katıldı
...Bütünün parçalarından daha özgür olacağını göreceğiz. Yaşam dünyasında evrimsel sürecin korsan tanrıların yaptıklarının yerini alıp alamayacağına ilişkin teknik soru geniş kapsamlı etkilere sahiptir. Dahası, cevabin kendisi, içinde ilginç anlamlar barındırır. Böyle bir yaşam dünyasında kendiliğinden üreyen varlıklar bulunurdu ve bizler, bunların gerçekten de var olabileceğini, Conway ve öğrencilerinin Evrensel Turing Makinesini böyle bir mekanizma içine yerleştirmesinden biliyoruz. Onlar aslında John von Neunmann'ın kendi kendine üreyebilen otomatlarıyla ilgili öncül düşünce deneylerini anlamak için Yaşam Oyununu geliştirdiler ve her biri Evrensel Turing Makinesi olan, petri kabındaki bakteriler gibi boş alanı dolduran ve kendi kendilerine üreyen yapıları tasarlamada başarılı oldular.
Reklam
► Akhilleus: Neden buna “simge yönlendirim i” diyorsun? Eğer simgelerin ken­dileri etkinse, kim onları yönlendiriyor? Yönlendiren kim? ►Karmcayiyen: Bu bizi daha önce am aç hakkında o rtaya attığın soruya döndürür. Simgelerin kendilerinin etkin oldukları konusunda haklısın, ama sürdürdükleri etkinliklerde m utlak bir özgürlüğe sahip değiller. Bütün simgelerin etkinlikleri içlerinde bulundukları tüm dizgenin hali tarafından sıkı bir şekilde belirlenir. Dolayısıyla simgelerin birbirlerini nasıl tetiklediğinden tüm dizge sorumludur ve bu yüzden tüm dizgeden “yönlendirici” olarak söz etm ek oldukça usauygundur. Simgeler çalıştıkça, dizgenin hali yavaş yavaş dönüşür ya da güncelleşir. Am a zam anla aynı kalan birçok özellik vardır. İşte yönlendirici kısmen sabit kalan, kısmen-değişen bu diz­gedir. Bu tüm dizgeye bir ad verilebilir, örneğin Hillary Teyze, simgeleri yönlendirdiği söylenebilecek “kimse”dir; benzeri bir şekilde sen de Akhil­leus. ►Akhilleus: Benim kim olduğum un oldukça tuhaf bir tasviri. Tam olarak anlayabildiğimden emin değilim, ama bunu biraz düşüneceğim. ►Tosbağa: Sen beynindeki simgeler hakkında düşünürken beynindeki simgeleri izlemek oldukça ilginç olurdu.
Sayfa 422
Genel olarak düşüncelerimin kontrolünün bende olduğunu düşünüyordum, ama sizin meseleyi ortaya koyuşunuza bakılırsa, her şey tersine çevriliyor ve sanki “BEN” tüm bu nöral yapının ve doğa yasalarının sonucu olarak ortaya çıkıyorum. Kendi BENLİĞİMİ en iyi durumda, doğa yasaları tarafından yönetilen bir organizmanın bir yan ürünü ya da en kötü durumda, benim çarpık perspektifımin ürettiği yapay bir kavram olarak görmem gerekiyor. Başka bir deyişle, bana kim ya da ne olduğumu, hatta bir şey olup olmadığımı bilmediğimi hissettiriyorsunuz

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eğer ilgi nedeniyle rnotive olmasam, hiç kimseyle konuşmaya zahmet etmem. Üstelik ilgi, bilinçaltındaki önyargılann bir bütünüdür. Ben konuşurken tüm önyargılanrn birlikte çalışır ve sizler yüzeyde benim tarzırnı, benim kişiliğiınİ algılarsınız. Ama bu tarz, sayısız önceliğin, önyargının, eğilirnin bir araya gelişinden oluşmuştur. Bunlann milyonlarcasının etkileşimi de ortaya arzu- lan çıkanr. Her şey bir araya toplanır! Böylece duygu içermeyen hesaplamalara gelmiş oluyorum. Elbette bu durum hesap rnakinelerinde, yazar kasalarda görülür. Hatta günümüzdeki bilgisayar prograrnlan için bile doğru olduğunu söyleyebilirim. Ama yeterli sayıda duygu içermeyen hesaplamayı koordineli bir organizasyon içinde toplarsanız, başka düzeyde özellikleri bulunan bir şey elde ederseniz. Artık bunu minik hesapiann bir demeti olarak değil, arzular, inanışlar ve eğilimlerin bir sistemi olarak görürsünüz, daha doğrusu görrnek zorundasınız. Her şey yeterince karmaşık bir hal alınca da tanımlama düzeyini değiştirmeniz gerekir. Belirli bir dereceye kadar bunlar zaten oluyor ve bu nedenle satranç prograrnlan ve mekanik düşüncenin başka girişimlerinden söz ederken 'isternek', 'düşünmek', 'denemek' ve 'umut etmek' sözcüklerini kullanıyoruz. Gözlemcinin bu düzey değişikliğine Dennett, "amaçlı duruşu benirnserne' adını veriyor. Sanının programın kendisi, amaçlı duruşu kendine karşı benimsemeye başladığı zaman yapay zekada ilginç şeyler oluşmaya başlayacak
Sayfa 108
Bilinen iki yapı arasındaki eşbiçimliliğin algılanması bilgide önemli bir ilerleme anla­ mına gelir - ve ben kişilerin zihinlerinde anlamları yaratanın bu türden eşbi­ çimlilik algılamaları olduğunu iddia ediyorum. Eşbiçimliliğin algılanması üs­ tüne son bir söz: bunlar mecazi olarak söylersek, birçok biçim ve boyutta or­ taya çıktıklarından, gerçekten bir eşbiçimlilik bulduğunuz zaman tam olarak açık değildir. Dolayısıyla “eşbiçimlilik,” sözcüklerin - kusur olduğu kadar ya­ rarlı da olan, o olağan anlam-belirsizliklerinin tümünü içeren bir sözcüktür.
Reklam
Tam sayılar ne önermeler, ne de onların özellik­ leridir. Sayılar kuramının bir önermesi, sayılar kuramının bir önermesi hak­ kında değildir; yalnızca sayılar kuramının bir önermesidir. Problem budur; ama Gödel burada göze çarpandan fazlasının olduğunu kavramıştı. Gödel, sayılar kuramının bir önermesinin sayılar kuramının önermesi hak­ kında (hatta belki de kendi hakkında) olabileceğini anlamıştı, yeter ki sayılar bir biçimde önermelerin yerine durabilsin. Başka bir deyişle kod kavramı onun inşasının can alıcı noktasıdır. Genellikle “Gödel-sayılaştırması” diye ad­ landırılan Gödel Kodu’nda sayılar, simgelerin ve simge dizilerinin yerine durur. Bu yolla sayılar kuramının her önermesi belirli simgelerin dizisi olarak bir Gödel sayısı alır; gönderimi sağlayan telefon numarası ya da trafik plaka­ sı gibi. Ve bu kodlama hilesi, sayı kuramı önermelerinin iki farklı düzeyde anlaşılmasına imkân verir: sayı kuramının önermeleri olarak ve sayı kuramı önermeleri hakkmdaki önermeler olarak.
Plotinos'un Platon'a duyduğu saygı çok büyüktür; Platon'a genellikle “0” diye işaret edilir Genel olarak “mübarek eskiler” saygıyla ele alınır, ama bu saygı atomculara gösterilmez. Hâlâ faal olan Stoacıların yalnızca materyalizmine, Epikurosçuların felsefesinin her şeyine itiraz edilir. Aristoteles, ondan alınanlar çoğu kez belirtilmediği için, göründüğünden daha büyük bir rol oynar. Birçok noktada Parmenides'in etkisi hissedilir. ... Bu nedenle “ilahi sahipli ve ilahi esinli” olduğumuz zaman yalnızca nous'u değil, Bir'i de kavrarız. O yüzden İlahi olanla ilişki içinde olduğumuz zaman, görüyü sözcüklerle ifade edemeyiz ya da muhakeme edemeyiz; bu, daha sonra gelir. “Temas anında herhangi bir doğrulama yapma yetisi yoktur; boş zaman yoktur, görüyü muhakeme etme daha sonra olur. Ruh aniden ışığı alınca görüye sahip olduğumuzu bilebiliriz. Bu ışık Yüce'den gelir ve Yüce'dir; bir adamın çağrısı üzerine öteki Tanrı gibi, ışık getirerek gelince Mevcudiyete inanabiliriz; ışık, gelmenin kanıtıdır. Bu nedenle aydınlatılmamış Ruh, görüsüz kalır; aydınlatılınca, aradığına kavuşur. Ruh'un önüne konulan gerçek amaç budur; ışık almak, Yüce'yi başka bir ilkenin ışığıyla değil Yüce'yle görmek -görünün aracı da olan Yüce'yi görmek; çünkü Ruh'u âydınlatan şey, tıpkı güneşin ışığıyla güneşi görmemiz gibi, göreceğimiz şeydir.
PLATON: Evet, düşünceme sözcükleri sistematik olarak birbiriyle bağlantılandırma alışkanlığı rehberlik ediyor. SOKRATES: O zaman bir kez daha bu bilinçli düşüncelerin refleks bir edimle üretildiği ortaya çıkıyor. PLATON: Bu doğruysa bilinçli olduğumu nasıl bilebilirim, yaşadı- gımı nasıl hissedebilirim, bunu göremiyorum, ama dayan- dığın savı izleyebiliyorum. SOKRATES: Ama bu savın kendisi tepkinin alışkanlıktan ibaret ol- duğunu ve seni yaşadığını bildiğini söylemeye yönlendiren bilinçli bir düşünce olmadığını gösteriyor. Üzerinde düşün- mekten vazgeçtiğinde, böyle bir cümle dile getirmekle ne demek istediğini gerçekten anlıyor musun? Yoksa bu bilinç- li olarak düşünmeden öylece aklına mı geliyor? PLATON: Kafam öyle karıştı ki, aslında bilmiyorum. SOKRATES: Yeni yollara sapınca insanın kafasının nasıl karıştığı- nı görmek ilginç oluyor. “Yaşıyorum” cümlesini ne kadar az anladığını görüyor musun?
Sayfa 27
hiç düşündünüz mü ? Zar zor yakalayabildiğimiz, hızla akıp giden, yaşanan tek bir an dışında yaşam, anılardan ibaret. geçip giden her bir an dışında ... her şey aslında hatıra. Tennessee Williams
kendi kimyasallarımızın müptelası olabilir miyiz?
Sayfa 85
Reklam
Adi grip ve nezle gibi kolay buluşabilen,yaygın virüslere öldürü toksin geni eklenmesi olasılığı da başka bir varoluşsal risk senaryosunu gündeme getirmiştir bu tür tehditlerle nasıl baş edinebileceğinin Asilmoar konferansında ele alınmasına ve ardından bir dizi güvenlik ve etik ilkelerin oluşturulmasına yol açan bu olasılık olmuştur. Bu ilkeler bugüne kadar işe yaramış olsa da kötü niyetli genetik değişimlere temel sağlayan teknolojiler hızla gelişmektedir.
Sayfa 587
Düşünce, özbilinç sahibi olduğumuz gerçeği hayret verici geliyor. Bir insan kendisinin farkına vardığında, doğa kendisinin farkına varmış olur. "Doğa insanlıkta gözerini açar ve orada olduğunu fark eder." Bu düşünce insanın içini ürpertebilir. Benim aracılığımla doğa varolduğunun farkına varıyor.
Sayfa 101
Gerçekten de terapi konusundaki köklü inançlarımdan çoğu ve psikolojik ilgimin en yoğun olduğu alanlar kendi kişisel deneyimlerimden kaynaklanmıştır. Nietszche bir filozofun düşünce sisteminin daima kendi otobiyografisinden doğduğunu öne sürer ve bende bunun tüm terapistler için — hatta düşünce üzerinde düşünen herkes için — geçerli olduğuna inanıyorum.
Sayfa 41
Bil öyleyse kendini ve bırakma işini Tanrı ya. İnsansa üzerinde çalışacağın, bakacağın da yine insandır, unutma. --Alexander Pope
Sayfa 202
Her insana cennetin kapılarını açan anahtar verilir. Aynı anahtar cehennemin kapılarını da açar.
Hangi devir olursa olsun meclisden uzakta olsa bir tanıdık şart be kardeşim.
... mola vermiş sekiz on kişiye rastladık. Hepsi genç. Hepsi İstanbullu, üstlerinden başlarından belli. Hepsinin sırtında çanta gibi, çıkın gibi bir şeyler. Cigara içiyorlar. Tanıştık. Hepsi vedek subay. Kimisi Çanakkale'de dövüşmüş, kimisi Filistin'de, kimisi Galiçya'da. Yenilgiden sonra İstanbul'a dönmüşler. Birisi de esirlikten dönmüş, ta
Reklam
Genç bir adam Japonya'yı bir baştan bir başa dolaşıp ünlü ustaların bulunduğu okulları gezer. Ünlü bir okula geldiğinde bu okulun ustasıyla görüşmek ister. Delikanlı ustanın karşısına çıktığında, «benden istedi- ğin nedir?» diye sorar usta, «Sizin tarafınızdan eğitilmek ve ülkenin en iyi karate-kası olmak istiyorum», der delikanlı.
...Bir iş bulabilirim diye düşündüm enişte. Yapabilieceğim bir iş. Herhangi bir iş... İstanbul'da iş bulmanın yolu yok artık... ...Ahmet alevlerin arasından İzmire giren Türk atlısını gördü... Bir elinde al sancak bir elinde yalın kılıç... 1922 sıcaklarında İzmir'e ilk giren Adanalı atlı şimdi, 1925'te nerelerdedir? Ne yapıyor? Hangi beyin çiftliğinde ırgat? ...Sonra bir gün Allah'ın varlığını yokluğunu değil de, dindar adamın tanrıda mükafat beklediği için, ölümsüz bir hayata kavuşmak için sevap işlediğini ve cezadan cehennemden korktuğu için günahtan kaçındığını düşündüm. Dindar adamın bu hürriyetsizliği bu bencilliği, hiç dindar olmamışım gibi şaşırttı beni...
Kör olmak
... Kör olmak ne iyi şeydir. Körlerdir ki yalnız kendi yürekleriyle baş başa kalırlar. Ne kimseye kendi gözlerinden verirler ne kimsenin gözlerinden alırlar. Körlerdir ki yalnız kendi yürekleriyle baş başa kalırlar. Ne güzeldir sevmek karanlığı. Karanlık allah gibidir ve tek başınadır. Karanlık ölüm gibidir rengi yok ahengi yok dengi yoktur karanlığın. ...
Sayfa 198
Eğer beyin yüzyıllar içinde değişmediyse, insanın koşulları nasıl düzelmiş olabilir? Bunun yanıtı, kanımca, kısmen okuryazarlık, bilgi ve bazı sömürü türlerini çökerten fikir alışverişinde yatıyor. Ahlaki teşviklerin birikebileceği bir iyilik kuyusu yok insanların. Ama bilgi, sömürücüleri ikiyüzlü ya da budala gösteren bir şekilde şekillendirebilir...
Sayfa 591
"Uygar insan": Kulağa hoş gelen bir aşama. Bununla birlikte, bu aşamanın vaat ettiği şey, bir hayalden başka birşey değildir. Uygar insan gerçeğe inanmaz; inanmaya inanır. Zekasının, kendini doğanın üzerine çıkaracak kadar yüce bir hale geldiğine inanır. Uygar insan şiddete inanmaz; toplumun, kendini şiddetten koruyaca ğına inanır. Toplupumun bunu şiddetle yaptığı gerçeğine gözlerini kapar. Uygar insan öldürmeye inanmaz; kendi adına öldürecek başka uygar insanlar vardır. Uygar insan, yaşamın kutsallığına inanır; fakat bunun, iyi bir biftekten aldığı zevke burnunu sokmasına izin vermez. Bu tür bir tavır için kullanılan teknik terim, şizofrenidir; yani gerçek ten kaçış.
Sayfa 12 - Dharma yayınları