Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Gözağaç

İlk âdetini görmemiş bir kız çocuğuna tecavüz etmekten keyif alan erkekler. Sağlam yapılı, gay korumalar. Kan naklini reddederek kendi isteğiyle ölüme giden inanmış insanlar. Hamileliğinin altıncı ayında uyku ilacı içerek intihar eden kadınlar. Sorun çıkaran erkekleri, boyunlarına sivri iğne saplayarak öldüren kadınlar. Kadınlardan nefret eden erkekler. Erkeklerden nefret eden kadınlar. Böyle insanların dünyada var olması genlere ne gibi bir fayda sağlıyor acaba? Genler, böylesi dolambaçlı öyküleri, çok renkli eğlenceler gibi mi görüyor, yoksa herhangi bir amaç doğrultusunda mı kullanıyor?
Reklam
"Gözlerini kapama!" dedi Johnnie Walker emredercesine "Önceden kesinleşmiş şeyler arasında bu da var. Gözler kapanmayacak. Gözlerini kapatman, hiçbir şeyi değiştirmez. Gözlerin kapandı diye, hiçbir şey silinip gitmez. Bu bir yana, gözlerini bir sonraki açışında her şey daha da kötüleşir. Biz işte öyle bir dünyada yaşıyoruz, Nakata. Adam gibi gözlerini aç! Göz kapamak, korkakların işidir. Gerçeklere göz yummak çok alçakçadır. Sen gözlerini kapatıp kulaklarını tıkasan bile zaman akmaya devam eder. Emin adımlarla."
Şu dünyada insanlar can sıkıcı olmayan şeylerden hemen bıkarlar. Bıkmadıkları şeyler ise çoğunlukla can sıkıcı şeylerdir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aldırmamalıyım ha anneciğim, bir kadının en kutsal görevi annelik ha anneciğim. Senin gibi iki çocukla, seni aldatan kocayla, bırakıp gidemeden, evinin duvarlarına yapışmış, balık gözlerinle kalmak mı annelik? Siz olmasaydınız, ben bu hayatı mı yaşardım, sizin yüzünüzden boşanamadım demek mi kutsal annelik? Bu bok dünyaya, ne olacağı belli olmayan bir yaratık peydahlayıp, durmadan onu suçlamak mı annelik? Evin dört duvarı arasına kapanıp, yemeyip yedirip, giymeyip giydirip, durmadan üzülüp, mutsuz olup, korkular, acılar içinde yaşamak mı annelik? Sen neredesin ha anneciğim, sen kimsin? Ne yaptın şimdiye dek kendin için. Umutların hani? Var mıydı ki? Kutsal annelik ha...
Yaşanmış bir olay
Babanın üç kızı var. Büyük kızına tecavüz ediyor. Kız travma yaşıyor ve ilk bulduğu adama kaçıyor. Bir süre sonra ikinci kardeşi de tecavüze uğruyor ama biri diğerinden habersiz. Küçük kardeş bir gün çaresiz kalıyor ve ablasına gidiyor. Abla çok kötüyüm, diyor, sana anlatmam lazım. Sen de mi, diyor ablası ve anlaştıkları tek kelime bu. Hemen üçüncü kardeş geliyor akıllarına ve ona gidiyorlar ama ne yazık ki iş işten geçmiş, en küçük kardeş de tecavüze uğramış. Bunun üzerine büyük kız "sana bir şey vermem gerek" diyerek babayı bir yere çağırıyor ve babası geldiğinde onu orada öldürüyor. Şu anda bu dava devam ediyor, kız hapiste. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir toplumuz, hikayemiz bu ve Türkiye'nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.
Reklam
Genç adam! Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı, en köklü değişikliklerin, ancak ahlâkların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma...
Sayfa 411Kitabı okudu
İki çeşit insan vardır. Açıklamama izin verin: Biri, koleksiyoncular. Kendilerini nadir bulunan baskıları, Horado Quiroga’nın Salto’dan çıkardığı dergiyi, Borges’in sadece tüm kitaplarını değil, dergilerdeki makalelerini ve Güiraldes’in editörü Colombo’nun yayımladıklarını veya Bonet imzalı seçkin ciltleri toplamaya adayanlar... Hem de bu sayfaları sadece güzel bir nesneye, pahalı bir parçaya bakmak için açacaklardır, başka bir şey için değil. Diğerleri ise okurlar... Hayatları boyunca kütüphanelerine sadece önemli eserleri koyarlar. Brauer’i bu gruba dâhil ediyorum. Bu tür insanlar tutkuludur, okumak ve anlamak dışında bir kaygı gütmeden saatlerini geçirecekleri bir kitap için oldukça mühim paralar ödemeye hazırlardır.