Sevgili Dost, Bir şehrin en güvenilir yeri sence neresidir? Şehrin neresinde kendimizi güvende hissedebilir, mızraklardan ve oklardan emin olabiliriz? Yalnız paltomuzu değil, zırhımızı ve sadağımızı da bırakacağımız kapı hangisidir? Hangi pencere açıldığında rüzgarı bizi üşütmez. Hangi merdiven çıkıldığında yormaz kalbimizi?
Posta Kutusundaki Mızıka
Posta Kutusundaki Mızıka
Televizyon karıncalı, insan netti Dertlinin derdi, dertsize dertti Evcilik oyunu, oyundan ibaretti Eskiden hayat daha güzeldi... Herkesin evi, herkesin eviydi Veresiye defteri yoksulun cebiydi Her semtte yalnız bir kişi deliydi Eskiden hayat daha güzeldi... Büyüklere saygı çok büyüktü Şimdi büyükler boynunu büktü Elmalar elma, erikler
Reklam
Günler geçiyor, her saniye biraz daha eskiyorum anılarda. Geçmişte geçen şimdileri bir kenara bırakamıyor, orada yaşayıp çürüyorum bugünümde. Gözlerimi açamıyor, titrek ellerimi kullanamıyorum. Saçlarımdan vazgeçeli bir hayli oluyor, kendimden vazgeçmeme ise sayılı zaman kaldı. İçine hapsolduğum bataklık ağırca yutarken yıllarca beni, en dibi ne zaman boylayacağım bilmiyorum. Yorgun bedenim sürüklenirken ordan oraya, sabit zihnim tükenmiş ruhumun arta kalan son parçalarını kemirmekle meşgul. Bileklerimden süzülüp tuvalimi süsleyen acıları bir ressam misali inceliyor, üstüne kalın çizikler atarak daha da anlamlı kılmaya çalışıyorum anlamsız resmimi. Sırtımdaki hançerlerden bir merdiven kuruyor, usulca yükseliyorum insanlığımın sonuna. Kimseden bir şey beklemiyorum. Kendim de dahil unutmak istiyorum beni ve benimle ilgili her şeyi. Üstümdeki laneti kimseye bulaştırmamak adına her geçen gün daha da yalnızlaştırıyorum kendimi. Gitmeye dünden razı olanlara kapıyı açıyor, bir daha açmamak üzere kilitliyorum üstlerine. Ağrılar içinde kıvranırken uzandığım zeminde, hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorum kalanlara. Elimde kalan son maskeleri de kullanıyor, son kez gizliyorum kendimi yıldızların ardına. Bana ayrılan sürenin sonu nerde bilmiyorum fakat yazgıma boyun eğmeyi bırakma zamanım çoktan gelip geçti. Tamamen kimsesizleşmeyi beklerken, yavaş yavaş adımlıyorum tükenişime. Ben, ben olmaktan çoktan çıkmışken, başka hiç kimse olmayı red ediyorum. Ölmeyi yeğliyor, zamanın hızlı akması dışında hiçbir şeyden medet ummuyorum.
Sokaktaki çöpçüye, merdiven silen ablaya, sokak aralarında tezgâhta tekerlekli sandalyede çakmak satan yaşlı amcaya, pazarda limon satan liseli gence sosyal medya dilencilerinden daha çok saygı duyuyorum.
Bazen ne yaparsan yap olmaz ne kadar zorlarsan zorla hiçbir şey yolunda gitmez neden biliyor musunuz çünkü yüce Allah hiçbirşeyi benden değerli görmeyeceksin demiştir sen onunla uğraşırken Rabbini unutursun çünkü oysaki vazgeçtiğin anda bir bakarsın istediğin ayağına gelmiş hiçbirşeyi hiç kimseyi Allah'ı unutacak kadar önemsemeyin bu hayatta yoksa yüce Allah kendisini size acı bir şekilde hatırlatmak zorunda kalır. elinizden geleni yapın her seferinde allhtan hayırlısını kolaylıkla isteyin olmadımı akışına brakın çünkü gücü herşeye yeten bir rabbiniz var sizin belkide hayır bildiğinizde şer ,şer bildiğinizde hayır vardır bunu bilemezsiniz belkide yüce Allah sizi daha güzel günlere getirmek için yeni bir merdiven tasarlıyordur ve her bir basamağı hedefinize doğru yükseliyordur. Ve unutmayın siz bilmezsiniz ama Allah bilir (SYÇ)
İnebolu'da bir şâyia yayılır: "Kastamonu'ya bir Hoca Efendi gelmiş, onu merdiven altı gibi bir yere hapsetmişler, çeşitli işkencelere maruz bırakmaktadırlar... " İnebolu'dan öncelikle Ziya Dilek Ağabey merhum ve diğerleri gider elini öperler. "Bu zamanın cihadı mânevî kılıçladır" Üstad Beiüzzaman kendilerine muhtelif konularda ders verip asrın cihad tarzının kılıçla, topla, tüfekle değil, kitap yazmakla, okumakla, fikirle ve ikna ile olduğunu izah ettikten szonra ayrılmak üzere kalkarlar. Mealen söyleyebileceğimiz, Bediüzzaman: "Kardaşım, maddi kılıçlar kınına girsin. Artık zamanın mücahedesi manevi kılıçlarladır" diyerek ellerine birer kitap tutuşturur. Hz. Üstadın yüksek şahsiyeti ve veciz sohbeti karşısında kendilerinden geçen bu zatlar dışarda kendilerine geldiklerinde birbirlerine sorarlar: "Yahu Hoca Efendi bizim kılıç bilediğimizi nereden biliyordu?" Necmettin Şahiner, Son Şahitler
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.