Günler geçiyor, her saniye biraz daha eskiyorum anılarda. Geçmişte geçen şimdileri bir kenara bırakamıyor, orada yaşayıp çürüyorum bugünümde. Gözlerimi açamıyor, titrek ellerimi kullanamıyorum. Saçlarımdan vazgeçeli bir hayli oluyor, kendimden vazgeçmeme ise sayılı zaman kaldı.
İçine hapsolduğum bataklık ağırca yutarken yıllarca beni, en dibi ne zaman boylayacağım bilmiyorum. Yorgun bedenim sürüklenirken ordan oraya, sabit zihnim tükenmiş ruhumun arta kalan son parçalarını kemirmekle meşgul. Bileklerimden süzülüp tuvalimi süsleyen acıları bir ressam misali inceliyor, üstüne kalın çizikler atarak daha da anlamlı kılmaya çalışıyorum anlamsız resmimi. Sırtımdaki hançerlerden bir merdiven kuruyor, usulca yükseliyorum insanlığımın sonuna.
Kimseden bir şey beklemiyorum. Kendim de dahil unutmak istiyorum beni ve benimle ilgili her şeyi. Üstümdeki laneti kimseye bulaştırmamak adına her geçen gün daha da yalnızlaştırıyorum kendimi. Gitmeye dünden razı olanlara kapıyı açıyor, bir daha açmamak üzere kilitliyorum üstlerine. Ağrılar içinde kıvranırken uzandığım zeminde, hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorum kalanlara. Elimde kalan son maskeleri de kullanıyor, son kez gizliyorum kendimi yıldızların ardına. Bana ayrılan sürenin sonu nerde bilmiyorum fakat yazgıma boyun eğmeyi bırakma zamanım çoktan gelip geçti. Tamamen kimsesizleşmeyi beklerken, yavaş yavaş adımlıyorum tükenişime. Ben, ben olmaktan çoktan çıkmışken, başka hiç kimse olmayı red ediyorum. Ölmeyi yeğliyor, zamanın hızlı akması dışında hiçbir şeyden medet ummuyorum.