Bayılırım şu düzenli dünyaya Kışı yazı Baharı güzü Gecesi gündüzü sırayla. Ağaçların kökü içerde Bütün ağaçların kökü içerde Dalların başı yukarda İnsanların aklı başında
Sayfa 285 - Melih Cevdet Anday, Boyut Dosya Yayınları
"Yalnız soracağım bir soruyu şimdiden söyleyeyim de üzerinde düşün: en beğendiğin on Türk şiiri?" Sonra Bursa Sokağı'ndaki işkembeciye gidiyoruz. "Damar tarafından, kendi yağından" diyoruz. "Yahu" diyorum Edip'e, "hep böyle diyoruz ama nedir bu 'kendi yağından'ın anlamı". Gülüyor, "Vallahi ben de bilmiyorum" diyor, "Sabahattin Batur'dan duydum söylüyorum" (Sabahattin, "merhaba ederiz".) Cumartesi akşamı Edip'lere erkenden gittim. Edip, Bomanti'de güzel bir apartman dairesinde oturuyor. Geniş bir salon. Duvarlarda tablolar, röprodüksiyonlar. Yerde nefis halılar. Sonra çalışma odasına geçiyoruz. Zengin bir kitaplık Gene nefis halılar. Bir çalışma masası. Aklıma Demirtaş Ceyhun geliyor: Akademi' de okuduğu yıllar boyunca Kanunu Esasi kıraathanesinde yazı yazdığım unutmuş, Adana' dan gönderdiği bir mektupta, "Çalışacağım ama kitaplığımla çalışma masam yok" diyordu. "Hele onları bir yaptırayım, bak gör o zaman her ay bir hikaye yazmıyor muyum?" Edip'e anlatıyorum. Gülüyoruz. Çalışma masasına oturuyoruz. Odanın önünde geniş bir balkon var. Yazın kim bilir ne güzel rakı içilir bu balkonda.
Sayfa 206Kitabı okudu
Reklam
Pencere
Bir pencere, bakmaya Bir pencere, duymaya Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan. Yalnızlığın küçücük ellerini Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla Dolduran bir pencere Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine Bir pencere, yeter bana Oyuncak
Leylâcım Merhaba. Ankara’dan attığın ilk mektubuna hemen cevap yazmıştım. İki de şiir sardım araya, aldın herhâl. Şimdi mektubun üstüne daha bir düşünebiliyorum. -Sık sık mektubunu okuyorum, hoşuma gidiyor. Dinç ve umutlu oluyorum. Ne bileyim, tiryakilik diyeceğim ama öyle de değil. Hiçbir şekilde başkaca, giderilemeyecek bir susamam var, işte onu gideriyor, sarıyor beni.- Son denemen üzerinde düşündüm. Sencileyin usta bir şaire akıl verecek yetide değilim elbet. Bana kalırsa şiirde konuşturduğun tipi onun ağzından değil, doğruca senin kendi ağzından konuştursan daha başarılı olur. Aslında bu esprili yapıt senin stilin değil. Gene de başarılı olabilir. Oktay Rifat bu alanda epey çene çaldı: “Büyük beyin adı Hıdır Kendisi bankada müdür Sabah sabah masa başında Veznedarın Müşerrefi düşünür- Belki şiir değil ama ustaca bir neşter. Tabii sen üstelik şâirsin. Esprinin yanına şiiri, o anlatılmaz tılsımı katabilirsin. Taşlamaya giden ama hiç de taş kokmayan bir çeşit destan yazıcan galiba. Anlat o hanımı. Uzun uzun, evini, çevresini, öğelerini, saçının yahut akimın kısalığına rağmen, yaşayan, sevilebilen yönlerini, sonra da geçiver o meseleye (bacağına, göğsüne, orasına) -şaheser kızsın be!
Ey âdemoğlu! Fakirliğin sana doğru geldiğini gördüğünde, ona, 'Ey salihlerin süsü ve şiarı, merhaba!' de (onu gönül hoşluğu ile karşıla). Zenginliğin sana doğru geldiğini gördüğünde de, 'Bu (işlediğim bir hatadan dolayı) bana peşin olarak verilmiş(âhirete bırakılmış) bir cezadır' de (hemen sevinmeyip dikkatli ol).
Aşktan Alırdı Rengini
Yalnız bir ülke gibiydi Bir hawarın kütüğüne, bir çığlığın Fonetiğine yazıldı adı Tarihe düşürülmüş dipnotlar gibi Eski bir yara anlatabilir belki Ömrünün özetini
Sayfa 94 - AvestaKitabı okudu
Reklam
168 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.