Bu Kitap Şu Tecellîden Doğdu
Rüya gördüm, çağların duvarı uzuyordu Önümde. Granitle etten bir yığındı bu. Bağrına uğultusu sinmişti milyonların Endişeden kaskatı kesilen o duvarın. Loş oyuklarda vahşi gözler parıldıyordu, Yığınlar, kabartmalar, nakışlar oynuyordu, Zaman zaman önümde açılıyordu duvar. Yeşimden somakiden ve altından saraylar: Uluların, bahtiyarların
Görenin yalnızlıktan şikâyete hakkı yoktur: mevsimler, renkler, çiçekler, şehrin bütün kadınları, bütün çocuklar gören içindir. (Cemil Meriç )
Reklam
《Cemil Meriç, 7 Temmuz 1955'te göz ameliyatı için gittiği Paris'ten İstanbul'a döner. Yeniden görme umudu pek kalmamıştır. Dönüşünden dokuz gün sonra tekrar yazmaya başlar. 38 yaşındaki Cemil Meriç kendisini son derece yalnız ve zayıf hissetmektedir. Görmemekte, tabiatı algılayamamaktadır. "Görenin yalnızlıktan şikâyete hakkı yoktur; mevsimler, renkler, çiçekler, şehrin bütün kadınları, bütün çocuklar gören içindir. Görmeyen bir insan bozuk bir ampul gibi, manasız, bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık... Çocukken oynadığımız bir taş bebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe ..." Bu sözlerle görememeyle ilgili ilk duyduklarını anlatır.》
Cemil Meriç, ideolojilerin kinlerimize takılan maskeler olduğunu söylemişti. Bütün ideolojiler biraz kindardır ama islamcılığın, Türkiye tecrübesinin en kindar ideolojisi olduğunu söylemek fazla abartı olmaz. Özdemir asaf'ın ," bütün renkler aynı hızla kirleniyordu birinciliği beyaza verdiler" demesinde olduğu gibi yani. İslamcılığın avantajı ve açmazı aslında aynı noktada: bir dinin ideoloji haline gelmesi. dindarlığın güçlü olduğu bir toplumda dini ideoloji haline getirmek elbette bunu yapanlara önemli kazançlar getirebilir. Ancak bu durumda ideoloji kaybederken beraberinde dini de sürükleyebiliyor.
Cemil Meriç, 7 Temmuz 1955 günü, göz ameliyatı için gittiği Paris'ten İstanbul'a döner. Gözlerini bir yıl önce kaybetmiş, yeniden görme umudu ise pek kalmamıştır. Dönüşünden dokuz gün sonra yazmaya başlar. 38 yaşındaki Cemil Meriç kendisini son derece yalnız hissetmektedir. Görmemekte, tabiata tahakküm edememektedir. "Görenin yalnızlıktan şikâyete hakkı yoktur: mevsimler, renkler, çiçekler, şehrin bütün kadınları, bütün çocuklar gören içindir", "görmeyen bir insan bozuk bir ampul gibi, manasız, bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık... Çocukken oynadığımız bir taş-bebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe." (Jurnal, 16.7.1955)
Dingonun ahırı
DİNGONUN AHIRI! Değerli okurlarım; Bugün size bir ülkenin liyakatsiz insanlar elinde nasıl yıkıma doğru sürüklendiğini anlatmaya çalışacağım. İlk olarak liyakat: ‘’Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluğu, verilen bir görevi başarıyla yapabilme yetisi’’ olarak, ‘’bir işin layık olan kişiye yaptırılması’’ veya ‘’ bir işi, en iyi yapacak
Reklam
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.