Başak’ın gidişinin etrafındaki bir avuç insanda bıraktığı boşluğu sayfalar ilerledikçe daha da derinleşerek hissediyorsunuz. Başak’ın kendi hayatına hiçbir zaman tam olarak dahil olamayışı, sürekli bir havada süzülüyormuş ama yerini bulamıyormuş hissiyle yaşaması, en sonunda da ait olmadığı bu dünyadan kendi isteğiyle ayrılması çok az detay verilmesine rağmen hiçbir boşluk bırakmadan yerine oturuyor. Kitabı kapattıktan sonra hatırınızda kalan olaylar değil, hisler ve duygular oluyor. Hüzün ve ait olamama hissini iliklerinize kadar hissettiğiniz, empati kurmakta zorlanmadığınız, kendi saklanmış hislerinizi gün yüzüne çıkarıp sorular sorduran, yer yer altüst edip yeniden toplayan, hayat gibi sade ama karmaşık bir kitap.