Ben:
ne köprü altında yatan,
ne de atlas yakalı sarhoş sofralannda saz çalıp Arabistan fıstıgı satanların şairiyim.
topraktan, ateşten ve demirden
hayatı yaratanlann şairiyim ben.
Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık!. ..
Karanlıkta çizilen izleri görmek için,
Görüp yüz sürmek için,
Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık..
Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet.
Çalışan esirlere lsa, Musa, Muhammet, Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi
Masal cennetlerinin yollannı gösterdi.
Ne beş vaktin ezanı, ne Anjelüs çanlan Zincirden kurtarınadı yoksul çalışanlan.
Yine biz köleleriz, efendilerimiz var,
Yine her mel'un taşı yosunlanmış bir duvar, Esir - efendi diye koymuş da adlannı, Iki bahta ayırmış arzın evlatlannı.
Efendi işletiyor, esir işliyor yine.
Yine efendilerin gümüşlü sofrasından,
Kar gibi ekmeğinden, şarap dolu tasından Kırıntı, anık bile düşmüyor işliyene.
Yine biz esir geçen her günün akşamında
Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz.
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler
Göreceğiz
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap kara kaplı kitap
Zından
Kayış kapar kolumuzu
Kırılan kemik
Kan
Hani şimdi bizim soframıza
Haftada bir et gelir
Ve çocuklarımız işten eve
Sapsarı iskelet gelir