Her İstanbullu Boğaziçi'nde sabahın başka semtlerden büsbütün ayrı bir lezzet olduğunu, Çamlıca tepelerinden akşam saatlerinde İstanbul'da ışıkların yanmasını seyretmenin insanın içini baka türlü bir hüzünle doldurduğunu bilir.
Kitabı incelemekten ziyade bir istekten bahsetmek istiyorum aslında. Hikayeyi okurken "aslında çok iyi mini dizi ya da film olur bundan" diye düşünmekten kendimi alamadım. İyi bir yönetmenin elinde, barındırdığı gizem ve doğaüstü unsurlarla görsel bir eser olarak çok başarılı olabilecek bir hikaye kurmuş bana kalırsa Ömer İzgeç.
Kim bilir... belki bir gün...
Kitabı henüz bitirmiş biri olarak, açıkçası serinin bu kitabı sevdim mi sevmedim mi karar veremedim. Anne ve babaları çok sevdiğim karakterler olarak Gani ve Leto'ya aynı sempatiyi besleyemedim. Çoğu yerde Stilgar gibi düşünmeden edemedim: 9 yaşında görünen ama 100 yaşında insan bilgeliğinde konuşan çocuklar... ve onlardan emir almak...
"... Eski gezegen hükümeti de eski İmparatorluk'un resmi politikasını uygulamıştı. Yaratıcılığı, her türlü gelişim ve evrim arzusunu bastırmıştı. Toplumsal refah, eski İmparatorluk ile iktidarı elinde tutan yöneticilerinin gözünde tehlikeydi."
"Bu gezegende siyeç -tehlikeli durumlarda sığınılacak yer- kelimesinin anlamı bile çarpıtılmış, bir halkın insanlık onuruna yakışmaz bir şekilde toptan hapsedildiği yer anlamına gelir olmuştu.
Leto doğru söylemişti: Muad'Dib bütün bunları değiştirmişti.
Stilgar kendini kaybolmuş hissetti. Eskinden inandığı şeylere atık inanmaz olduğunu farkındaydı. Bu yeni dışadönük bakış açısı, toplumda hapsedilmeye karşı çıkma istediği uyandırıyordu."