Çalışmak: birikim yapmak, hiçbir kariyer fırsatını kaçırmamak için hep pusuda beklemek, bir mevkiye göz dikmek, iş yetiştirmek, rakipleri düşünüp endişelenmek. Bunu yap, şunu görmeye git, öbürünü davet et: sosyal ilişkilerdeki baskılar, kültürel modalar, iş yoğunluğu… Her zaman bir şeyler yapmak, peki ya “olmak”? Bunu sonraya bırakırız çünkü hep daha iyisi, daha acili, daha öncelikli olanı vardır. Var olmak yarına kadar bekleyebilir. Ancak yarın da öbür gün işlerini getirir. Bitmeyen karanlık bir tünel. Ve buna yaşamak derler.
Aslında bizi yalnızlığa sürükleyen çoğunlukla başkasıyla karşılaşmaktır. Sohbet kendinden ve farklılıklarından bahsetmeye götürür kişiyi. Ve bu başkası bizi, tarihimiz ve kimliğimiz içindeki, bencil ve yalanlar söyleyen özümüze taşır yavaş yavaş. Sanki hep öyleymişiz gibi…
"Yavaş yavaş yürüdüğünüz günlerse çok uzundur. Daha uzun yaşamanızı sağlar, çünkü zamanı eklemlere eziyet ederek geçirmek yerine her saatin, her dakikanın, her saniyenin nefes almasına derinleşmesine izin verirsiniz."
Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadıği hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. Daha evvel de söyledigim gibi, Kutsal Tin’e karşı işlenen esas günah yerinden kıpırdamamaktır.
Friedrich Nietzsche, Ecce Homo
Çünkü hiçbir şey bilmemek bir şey değildir, hiçbir şey bilmemeyi istemek de öyle ama hiçbir şey bilememek, bilemeyeceğini bilmek; işte meraksız araştırıcının ruhunda huzur o zaman doğar.
Aynı yanlışı yinelemek hep hüzünlendirirmiştir beni ama yaşam aynı yanlışların yinelenmesinden oluşuyor gibi geliyor bana, ölüm de bir anlamda bir yanlışın yinelenmesi değil mi sanki.
Bir yol tutturdum, devam ettim, yitirecek bir şeyim olduğunu bilebilsem, yitip gidişime doğru yol alıyorum diyecektim. Belki daha sonra öğrendim bunu, belki hâlâ öğrenemedim, zamanla öğreneceğim nasılsa.
“Sanki yabancı bir ülkedesin, çevrende olup biten her şeyi görüyor, anlıyorsun, ama istediğini anlatmaktan, dolayısıyla da yardım bulmaktan umutsuzsun, çünkü orada konuşulan dili bilmiyor, anlamıyorsun.”