Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merve

Sabitlenmiş gönderi
Asıl mühim olan şey insandır. Gerisinden bana ne?.. Belki bir insan hayatı zamanın fırınında ateşe attığımız bir kağıt kadar çabuk yanıyor. Belki hayat, hakikaten bazı filozofların dediği gibi, gülünç bir oyundur. Tam bir ümitsizlik içinde bir yığın karar kılıklı tereddüt ve küçük, ümitsiz savunmalardır, hatta hülyadır. Ama, gerçekten yaşamış bir insanın ömrü yine mühim bir şeydir. Çünkü ne kadar gülünç olursa olsun, biz yine hayatı tam inkar edemiyoruz. Onda kafamızın vehimleri olsa bile, iyi, kötü diye kıymetler arıyoruz. Aşka, ihtirasa yer veriyoruz. Sanatkârcasına yaşamanın, küçük hesap ve israflarda kaybolmanın farklarını buluyoruz.
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
Bilmek, aklî bir yetenek ve de büyük bir güçtür.
İslam dünyasında bilime şöyle bakıldı. Bilgi Allah'ın bilgisiydi, insan sadece Allah'ın insanlara verdiği kadarını bildi. O bilginin hikmeti de Allah'ın varlığını, esma ve sıfatlarını, tecellilerini görebilmek ve anlayabilmek idi. Bilgi bizi Allah'a eriştiren bir vasıtadır. Allah yolunda olmak ise üç ilkeye dayanır: Hizmet, merhamet ve muhabbet. Yani biz bilgiyle insanlara hizmet edeceğiz, insanlara hizmet ederek merhametli davranacağız. İslam medeniyetinde hiçbir meslek grubu elindeki bilgiyi insanlara hükmetmek için kullanmamış, hizmet için kullanmış. Bir bestekâr da böyle, mimar da böyle, mühendis de böyle. Mimar Sinan eserlerinin bir köşesine "El-fakir" diye imza atıyor. Bilgisiyle hizmet ediyor: ama kendini göstermiyor. Dolayısıyla İslam medeniyeti bilgiyi, hizmet etme aracı olarak görmüş.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bilim dediğimiz olguyu insanlar üretiyorlar. Biz insanı niteliklerine bakmadan bilgiye bakarsak bir sonuca varamayız. Bilgiyi hangi insan üretiyor ona bakmalı.
Bütün insanları besleyen, yediren, içiren ve hayat veren O'dur. Hayatın ve ölümün sahibidir. İlme böyle baktığımızda ilmin sahibini görürsünüz ve o size bir İhtiyat verir. İnsan servet ya da fiziksel güçle de ilimle de mağdur olabilir ama tüm bunların kaynağını bilirseniz var olmazsınız aksine ne kadar aciz olduğunu idrak edersiniz.
Reklam
Az çoktur, sadelik en üstün mükemmelliktir. Kabe-i Muazzama sadedir ama yürekte büyük bir iz bırakır. Onun sadeliği bizim ruhumuzu yakar o basit görüntüsünün arkasında gizlediği manayla ruhumuzda büyük izler bırakır. İnsan sadeliğe erdiğinde bazı şeylerin künhüne de eriyor
Önemsiz şeyleri ihmal etmeyince asıl önemli şeyleri ihmal etmiş oluyoruz.
Modernite bizi yüzeysel kalmaya mahkûm ediyor. Yani bizi besleyen ana damarları kendisine göre tıkıyor, kesiyor, bizi yüzeysel bırakıyor. içsel manada derinleşmediğimiz zaman diplomalı cahiller olarak kalıyoruz; çünkü hepimiz modernitenin tüketim akımına göre eğitiliyoruz. O çerçeveden çıkıp da içinde bulunduğumuz nimete, hikmete, mirasa baktığımızda, modernitenin tüketim amaçlı akımının anlamsızlığı, çaresizliği ve illüzyonu çok net bir şekilde görünüyor. Bu eğitim sürecini küreselleşme olabildiğince tıkıyor. İlmin ve hikmetin zevkini tadan biri artık dünyalığa ve modern dünyanın illüzyonuna kendini kaptırmıyor. Bizim dünyamızda ilim ve hikmet birbirinden ayrılmaz. Modernite ilmi hikmetten kopardı, onun için geriye sığ bir eğitim anlayışiı kaldı. Hikmetten kopan ilim teknolojinin emrine girer. Halbuki ilim bizatihi hakikat sevgisidir. Teknolojinin hakikat sevgisiyle alakası yoktur, teknoloji güç sevgisidir. İlmi hikmete bağlarsanız teknolojiyi frenlemiş olursunuz. ilim aklî, teknoloji ise nefsi bir hadisedir.
Para bize bir güç veriyor. Öyle bir modernist akımın etkisi altındayız ki para aynı zamanda bir güçtür, bir imkândır ve bizi diğerlerine karşı özgür kılar. Esasında para bir vasıtadır. O vasıtayı gaye hâline getirdiğimiz zaman zaten biz hayatımızı kendi kendimize zehir etmiş oluyoruz. Kendimizi hapse atmiş oluyoruz. Zaten para bir vasıta olduğu
İnsanların çizdiği senaryoya bakmayın; Allah'ın yaptğı tabloya, Allah'ın kurgusuna bakın, tabiatı tefekkür edin . Tabiatla ilişki kurun. Çünkü tabiat, Allah'ın verdiği bir mesajdır. Sadece insan o tabiatta mutlu olup onunla ilişkilenebilir. Diğer canlılar sadece işlevsel bir ilişki kurar. İnsan ise simgesel bir ilişki kuruyor. Tabiatı temaşa edin, düşünün, tefekkür edin ve oradan hareketle Allah'a doğru yol alın.
Reklam
Maddi ihtiyaçlarımız var; ama bu maddi ihtiyaçların çoğu aslında nefsimizi okşuyor. O ihtiyacin sınırını çok net bir șekilde çizmemiz gerekiyor. O maddi sınırı çizdiğimizde iç dünyamıza, ilme hikmete, tasavvufa ve muhabbete yerimiz kalır. Böyle yaptığımız zaman hakikaten dengeli bir hayat yaşıyoruz. Etrafimiza verebileceğimiz tek şey dengeli ve kanaatkâr bir hayattır. Benim yapabildiğim kadarıyla böyle bir hayatı tercih ettiğimi gören insanlar da bundan etkileniyor ve haz alıyorlar. Yani sadece maddi bir realite üzerine oturmak yerine iç dünyalarını zenginleştirmeye çalışıyorlar. Böylece aramızdaki saygı, sevgi ve muhabbet ilişkisi bu şekilde güçleniyor.
Gönlüm bir şey istiyor; ama bunun hem maddi hem manevi bir maliyeti var hem de manen hayatımdan kalbi bir enerji alıp götürüyor. Oysa eski eşyaları kullanmak hafifletir insanı; çünkü bir hatırası, bir yaşanmışlığı, hikâyesi vardır o eşyanın. Ona hatıra nazarıyla baktğınızda modasını kaybetse de onu kullanmaya devam ediyorsunuz. Şimdilerde bir "moda" kavramı oluşturdular, her mevsimin, her senenin bir modası oluyor. Bu da tüketim toplumunda yaratılan bir illüzyondur. Eşyanın fonksiyonu bitmeden modası geçti diye o eşyayı elden çıkarıyorlar. Bunu yaptığınız zaman iyi insan, güçlü insan oluyorsunuz, o eşya üzerinden bir değer kazandığınızı zannediyorsunuz; aslında öyle bir değer yok.
İnsan sadece sahip olduğu şeylerden ibaretse onları yitirdiğinde kendisini de yitirmiş olur; ama insan sahip olmak değil de "olmak" yolunda bir çaba harcarsa şeyleri değil, anları ve tecrübeleri biriktirir ve daima anlatacak hikâyeleri vardır. Büyüklerimizin de söylediği gibi, bu dünyadan giderken yanımızda götüreceğimiz şeyleri biriktirelim. Maddi olan hiçbir şeyi yanımızda götüremiyoruz. Yanımızda sadece manevi şeyleri götürebiliyoruz. Günümüzde belki bir lokma bir hırkayla yaşayamayız; ama eşya içinde boğulmadan, sahip olduklarımızla yetinerek, kanaat ederek yaşamayı seçebiliriz.
İnsan tabiatla kurduğu yanlış ilişkinin neticesinde aslında evinden koptu ve bu kopuş da ontolojik bir temelde, doğanın dışsallaştırılıp sömürülmesi nedeniyle gerçekleşti. Doğayı bize Allah'ın bir emaneti, hürmetle yaklaşmamız gereken bir bağış olarak görmedik .de yağmalanacak bir hammadde deposu, istismar edilecek bir varlık olarak gördük. Aslında bu tutumu sergiledikçe, sürdürülebilir bir hayata olan ümidimizi kaybediyoruz. Doğa ve insan arasında muhteşem bir uyum söz konusu. Bizler doğanın efendisi değiliz
Azizim daima, "Allah’ım beni hayırlı işlerde kullan" diye dua ederdi. Çünkü bu dünya ikilem dünyası, oluş ve bozuluş dünyası. Biz hep hayır tarafında olalım, hayırlı işlerde olalım inşeallah. Çünkü Allah, şer işleri için de birilerini kullanıyor .
Hayattaki kriterleri maddi ölçülere vurursanız daha çok üreten; daha güçlü, kuvvetli olan teknolojiyi daha iyi kullanan rakamsal olarak büyük olanın gelişmiş kabul edersiniz. İnsani boyuttan bakarsanız merhamet hürmet dikkat rikkat, şefkat gibi yetilere sahip olanları gelişmiş olarak addedersiniz.
3.230 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.