Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın 1683'te, Viyana yakınlarındaki çadırında unuttuğu Kuran'ı İmparator Leopold eşine, eşi de günah çıkarttığı Cizvit papazı Charles Costa'ya armağan etmiş. Costa, Plaisance'daki ailesine göndermiş 1666 yazması Kuran'ı, oradan da Parma'daki Dük Kitaplığı'na geçmiş. Hâlâ orada.
Sayfa 156 - Sel yayıneviKitabı okudu
İBRET-İ ALEM
Osmanlı'da başı başka yerde bedeni başka yerde gömülü bir dünyada iki mezarı olan devlet adamları hatta sadrazamlar çoktur. Bunların en meşhurunun Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı sebebiyle başı kesilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa olduğu bir sır değildir. İbret taşlarına konulan, mızraklara geçirilen, çengele vurulan ya da bâb-ı hümayun'un nişlerine asılan ve 3 gün boyunca halka teşhir edilen bu kesik başların dehşet saçan görünüşlerinden halkın ibret alması, yüreklere korkusu alması, hafızlara kazınması murad edilir, ibretin kudretinden medet beklenir. Bilmem hatırlatmaya gerek var mıdır, imparatorluklar hükümdarlıklar yarattığı korkuyla ayakta kalır.
Reklam
Kaşıkçı Elması'nın Öyküsü
1670'li tarihlerde, Tekfur Sarayı'nın yıkıntıları arasında oynayan küçük bir çocuk bir cam parçası bulmuş ve birkaç kaşık karşılığında bir adama vermiş. O da bunu on akça karşılığında bir başkasına satmış, oradan yine el değiştirmiş, giderek fiyatı artmış, bir kuyumcu satın almış. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa işitmiş ve bu arada konu zamanın padişahı IV. Mehmet'in kulağına kadar gitmiş ve o da taşı getirerek sorgucuna takmış... Bu taş, namlı Kaşıkçı Elmas'ıdır.
olaya bak, ihale sebepsiz kethüdada kaldı.. puu..
1680 tarihleri arasında uygulanan müskirat, meyhane ve bozahane yasağını, Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın İstanbul'un bazı yerlerindeki alkollü mekanlardan rüşvet alarak görmezden gelmiştir. Silahtar'a göre, Veziriazam 100 kise akçe meyhanelerden, 60 kise akçe bozahanelerden rüşvet alarak yasağı delmiştir. Bu mekanların açılmasına göz yumarak bir bahane ile de meyhanelerin ve bozahanelerin tekrar açılması mevzunu Padişah'a ihale etmiş olacaktı. Ancak Padişah IV. Mehmed İstanbul Bostancıbaşı Kuşçu Mustafa'ya hatt-ı şerif göndererek açılan beş meyhanenin hesabını sormuştur. Hatt-ı şerifte IV. Mehmed, meyhanelerin açılmasına şayet Bostancıbaşının kendisi göz yummuşsa idam edileceğini belirtmiştir. Bostancıbaşı izni verenin Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa olduğu bilgisini Padişah IV. Mehmed ile paylaşmıştır. Bunun üzerine Padişah, Veziriazama hatt-ı şerif yazmıştır. Padişah'ın yolladığı hatt-ı şerif üzerine telaşlanan Merzifonlu, telhisinde iznin kendisi tarafından değil kethüdası tarafından verildiğini yazmıştır. Telhise cevap olarak veziriazama hatt-ı şerif yazan Padişah IV. Mehmed,"Kethudanı Rikab-ı hümayunuma gönderesin deyü" emir vermiştir. Merzifonlu kethüdasını yollaması halinde yalanının ortaya çıkacağını bildiği için onu boğdurmuş, cenazesini Edirne sarayına yollamıştır. Olayın büyüklüğü ve vahametinden dolayı Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa olayın büyümemesi için Musahip Paşa'ya, Kaimmakam Paşa'ya ve Darüssaade ağasına iltimasnameler göndermiş, Fazıl Ahmed Paşa'nın telhiscisi Mehter Ahmed Ağayı da kethüda olarak atamıştır
Recm ( taşa tutma) cezası
İslâm şeriatına göre bir Hristiyanla münasebette bulunduğu katiyetle tesbit edilen Müslüman kadınlarının bu cezaya çarptırılmaları gerekirdi ki, bütün imparatorluk tarihi boyunca, yalnız tek bir kadın, bu suçla suçlanarak, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadaretinde Sultanahmette, yılanlı sütun yanında recmedilmişti. Cellâtlar, kadını, kolları içerde olarak göğsüne kadar toprağa gömer, sonra halk tarafından taş yağmuruna tutularak linç edilirdi ki, eski müverrihlerimiz, linç karşılığı keşkeş etme tabirini kullanmışlardır.
Viyana bozgunundan sonra, Belgradda idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından sonra Vücudum toprağa düşsün diyerek odanın kilimlerini toplatmış, uzun sakalını kendi eliyle kaldırarak cellâdın kemendi geçirmesine yardım etmiş ve cellâda "sanatını maharetle yap!"demişti. Gene Onyedinci asır vezirlerinden Hezarpâre Ahmet Paşa ise, cellâdı karşısında görünce, " vay kâfir kahpe oğlu!" diye bağırmış, mukavemet göstermiş, bir ahıra sürüklenerek götürülmüş, cellât, paşanın başındaki kavuğu alıp kendi başına, kendi başındaki kirli külahı da paşanın başına koyduktan sonra onu bir yumrukta çökertip boynuna yağlı kemendi atmıştı. Taşrada, cellât gönderilip idam edilen siyasî mahkûmların, hükmün infazından sonra hemen daima başı, yolda bozulmaması için bal doldurulmuş bir kıl torba içinde cellat tarafından İstanbula getirilir ve payitahtta yıkandıktan sonra teşhirle defnedilirdi.
Reklam
94 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.