Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
şahsiyet
Son bir söyleyeceğin var mı? Ben eskiden ölümden çok korkardım. Hatta derdim ki: Bu dünyada herkes ölse, bir tek ben kalsam, o yalnızlığa bile razıyım. Ama şimdi sadece Nazım'ın o şiiri var aklımda... Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, Ölümden korktuğun halde, Ölüme inanmadığın için.
Mesela bizler sürekli "Kahrolsun İsrail!" diyoruz. İnanın bunu ben de diyorum ama benim dememle İsrail kahrolmuyor ... Yaşantımıza bir bakalım. Cebimizdeki telefonlar, evlerimizde kullandığımız deterjanlar, sürdüğümüz arabalar, gıda sektörü ve daha nicesi Yahudilerin elinde. O halde anlamalıyız ki; bu meselede "hamaset" ile sadece bağırmamız yeterli değildir. Bize düşen toplumun maddi manevi her alanında alternatif sunarak boy göstermek ve Müslümanlara yeni bir şehrâh açmaktır. Yoksa sabahtan akşama kadar çıkalım bağıralım. Ne elde edeceğiz? Bağırmaya gittiğimiz araba kimin? Kullandığımız megafon kimin? Giderken üstümüze giydiğimiz gömlek kimin?
Sayfa 39 - Timaş Yayınları/ Cennetle Müjdeli 10 Sahabe, 3. Kitap, Hz. Osman (r.a)Kitabı okuyor
Reklam
“Gökyüzündeki yıldızlar bütün insanlara ait. Ama biliyorsun ki herkes için aynı anlamı ifade etmiyorlar. Yolcular için gökteki yıldızlar ışık kaynağı olarak yol göstericidirler. Diğerleri için de sadece orada parıldarlar. Mesela bilim adamları için yıldızlar birer sorudur. İş adamları için zenginlik demektirler. Ama bütün bu yıldızlar sessizlik içinde… sen sadece sen yıldızlara ötekilerin olmadığı şekilde sahip olacaksın.” “Ne anlatmak istiyorsun?” “O yıldızların birinde tebessüm ederek yaşıyor olacağım ben! Ve sen gece olup da gözlerini gökyüzüne çevirdiğinde bütün yıldızlar sana tebessüm ediyor olacak. Onlar sadece senin için tebessüm eden yıldızlar olacak.”
Sayfa 107Kitabı okudu
"Gerçek aile yani ölü olmayan aile, bireylerden her birinin, mesela anne, baba ve çocuğun ben olabildiği, bu bireylerden her birinin ayrı olduğu halde aile olabildiği aile."
Sayfa 49
"Şaka bir yana," dedi Alper, "yani ben tabii öyle senin gibi edebiyat bilmem ama mecburiyetten okudum bir şeyler, Huzur mesela... Orada da diyor ya, 'Bulunduğun yer cennetimizdir' diye... Sedef varsa bana her yer Boğaz."
Sayfa 285 - Sözler: O denizsiz şehirde yalnız bir gece yattımKitabı okudu
Ey gözden mahrum kafir! Seni hangi kalem bu kadar etkileyebilir...
Herbir şey, nizam-ı âlemi teşkil eden düsturlara ve muvazene-i mevcudatı idame eden kanunlara tatbik-i hareket etmekle, o Alîm-i Kadîr'e şehadet eder. Çünki zerre gibi bir camid, arı gibi küçük bir hayvan, Kitab-ı Mübin'in mühim ve ince mes'eleleri olan nizam ve mizanı bilemez. Camid bir zerre ve arı gibi küçük bir hayvan nerede? Semavat tabakalarını bir defter sahifesi gibi açıp, kapayıp toplayan Zât-ı Zülcelal'in elindeki Kitab-ı Mübin'in mühim ince mes'elelerini okumak nerede? Eğer sen divanelik edip; zerrede, o kitabın ince hurufatını okuyacak kadar bir göz bulunduğunu tevehhüm etsen; o vakit o zerrenin şehadetini redde çalışabilirsin. Evet Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübin'in düsturlarını gayet güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçta icmal edip derceder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaç ile amel etse, o Kitab-ı Mübin'in düsturlarını bilmeyerek imtisal eder. Meselâ: Hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harb gibi maharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahluka bu san'atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san'atını kim öğretmiş ve nereden öğrenmiş? Ben, yani bu bîçare Said itiraf ediyorum ki: Eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım; kerr u ferr harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddid tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.
Sayfa 164
Reklam
Annemin kokusunun nasıl oldu­ğunu bilmiyorum. Karşıdan gelen sigara kokusunu annemin kokusu olarak alırdım. Bu yüzden sigara içmedim mesela ben hiç. Annemi değil, annemin kokusunu hatırlatırdı.
"Pek çok insan pat diye düşüp ölmüyor mu? Doğal se­beplerle. Bir de göz açıp kapatıncaya kadar ölen insanlar var. Doğal olmayan şiddet eylemleriyle." "Doğal olmayan şiddet eylemi derken?" "Tam olarak ne olduğunu ben de bilmiyorum ama inti­har edenler mesela, hepsi doğal olmayan bir şiddete maruz kalıyor değil mi?"
"Deniz yok kardeşim ve bu büyük bir sorun..." dedi Alper. "Su olmazsa akis olmaz... İnsan önce suyu arar, onun yanına kurar medeniyetini. Memleketin medeniyetle dertli ilişkisi susuzluktan olabilir mi? Biz neden medeniyiz mesela?" Kızları gösterdi Hasan'a, "Bak su gibiler..." "Off! " dedi Sedef. "Cendır tezi yazıyor bu arkadaş bir de," diye ekledi Seda'ya bakarak. "Aynen!" dedi Alper, "Dersini aldım ben cendır'ın." Kendisine kötü kötü bakan Seda'ya baktı Alper: "Kuru kayısı mı yaş kayısı mı? Kuru üzümü kim ne yapsın?" Seda'nın çehresindeki ifade gülmemek için kendisini zor tuttuğunu belli ediyordu. Alaycı bir gülüştü bastırılan.
Sayfa 285 - Sözler: O denizsiz şehirde yalnız bir gece yattımKitabı okudu
Fedaileri cennete gönderme fikrimi ilk işittiğinde neden sinirlendin? Sence mutlu değiller mi? Onların mutluluğuyla, mutluluğun kaynağındaki hakikatten bihaber biri arasında ne fark var? Aslında ben seni neyin rahatsız ettiğini gayet iyi biliyorum. Sen üçümüzün bildiği şeyleri onlar bilmiyor diye rahatsızsın. Oysa durumları buna rağmen hiç de kötü
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.