Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Siyasette, dinin kendisi bir amaç değildir, düşüncelerden biridir yalnızca; meşruiyet en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir.
Siyasette, dinin kendisi bir amaç değildir, düşüncelerden biridir yalnızca; meşruiyet en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir.
Sayfa 96 - YKY yayınları 2017Kitabı okudu
Reklam
Avrupa'nın çoğu ülkesinde ve o kadar olmasa da Amerika ve Sovyetler Birliğinde o dönemde askerî bir gelenek uygulanıyordu ve bu gelenek hâlâ hâkim durumdadır. Askerî birliklerin yapısı, flamalar, törenler, milli marşlar ve asker marşları aracılığıyla militarizmin dış görünümünün ve birlik ruhunun (ésprit de corps) büyük bir kısmı o zamandan beri nispeten değişmeden günümüze kadar geldi. Aslen özel militarizme bir miktar kamusal meşruiyet kazandırmak için ortaya çıktı. Göreceğimiz üzere hâlâ da bu rolü yerine getirmektedir.
Rousseau, "Discours sur l'origine et les fondements de l'inégalité parmi les hommes" (İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ve temelleri üzerine deneme) adlı yapıtında, insanların toplum düzenine geçmeden önce yaşadıklarını varsaydığı "doğal durum"u betimler. "Doğal durum"da yaşayan -doğal insan" özgürdü, tek başınaydı, iyilik ve kötülük kavramlarından habersiz, masum ve mutluydu. Eşitlik vardı aralarında. Ama zamanla iş bölümü ve mülkiyet çıktı ortaya ve doğal durum bozuldu. İnsanlar zengin ve fakir olarak bölündüler. Zenginler güçlüydüler ve egemenliği zorbalıkla ellerine geçirdiler, "efendi" oldular ve eşitlik kalktı. Bu keşmekeşten ve denetimsiz yaşamdan kurtulmak için bir sözleşmeyle düzenli topluma geçtiler, ama gerçekte hiçbir şey düzelmedi. Tersine, zenginlerin gücü yasalarla pekiştirildi ve meşruiyet kazandı. Paranın gücü üzerine kurulmuş, insanların kendi çıkarları için başkalarını ezdikleri, yalan, dolan, hile ve ikiyüzlülük sayesinde başarıya ulaştıkları bu düzende artık, masum "doğal insan" (l'homme naturel) ortadan silinmiş, onun yerini, ahlaken çürümüş "yapay insan" (l'homme artificiel) almıştı.
Sayfa 32 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Devlet adamlarının sufi çevrelerle ilişkisinde bütün bunların dışında, tasavvuf mensuplarına ve onların yaşam biçimlerine sevgi ve temayül, hatta müridâne bir bağlılık da önemli rol oynamaktadır. Bu konuda önemli bir örnek, Moğol hanı Ahmed Teküder'dir. Müslüman olması sebebiyle Ahmed ismini alan bu hükümdar, Moğol tahtına oturduktan sonra
Sayfa 62 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Birinci Bölüm, Şam ve Anadolu Dolaylarında 7./13. Yüzyılda Tasavvuf ve Muvelleh Dervişlik, İktidar Desteği
Mustafa Kemal Atatürk
(Lübnanlı bir yazar Maalouf, 100 yıl önce olan, Mustafa Kemal Atatürk’ün başarısını aşağıdaki gibi anlatıyor kitabında. Gururla aktarıyorum) Osmanlı ordusunun bu subayı galipleri hayır deme cesaretini göstermiştir. Birçokları karşılaştıkları haksızlıklardan yakınırken, Mustafa Kemal Paşa silaha sarılmış, ülkesini işgal eden yabancı birlikleri kovmuş ve diğer güçleri tasarılarını gözden geçirmek zorunda bırakmıştır. Bu ender rastlanan tutum hem yenilmez olarak Ünsalmış düşmanlarına direnme gözüpekliğini sergilemesi, hem de bu savaşından galip çıkması onun meşruiyet kazanmasına yol açmıştır. Kısa süre içinde ulusun kurucusu konumuna gelen eski subayın Türkiye’yi ve türkleri istediği gibi yeniden biçimlendirmek için uzun süreli bir gücü vardır artık. Azimle işe koyulur. Osmanlı hanedanına son verir, halifeliği kaldırır, din ile devlet işlerini birbirinden ayırır, sıkı bir laik sistem kurar, halkından Avrupalılaşmasını ister, Arap alfabesinin yerine Latin alfabesini koyar, erkeklerin sakal tıraşı olmasını, kadınların peçelerini çıkarmasını zorunlu kılar, kendi başındaki geleneksel başlık yerine batı tarzı büyük bir Şapka kullanmaya başlar.  Gururla aktardım bu satırları size. Binlerce kilometre uzaktaki Lübnanlı yazar ATATÜRK’ten övgüvle bahsediyor. Dünya tarihine geçtiğini anlatıyor.
Reklam
Her mezhep kendisinin "kurtuluşa eren fırka" olduğunu iddia edip, İslam'ı tekeline alırken, kendisi gibi olmayanları İslam dışı ilan etmekte, onlara yaşama hakkı tanımamaktadır. Bunun en açık örneğini IŞID meselesinde görebiliriz. Suriye'deki, Irak'taki, Yemen'deki çatışmalarda da mezhep farklılıkları hem motivasyon, hem de meşruiyet aracı olarak kullanılmaktadır. Orta Doğu'da, hatta Müslümanlanın yaşamış oldukları her yerde ya fiilen mezhep çatışması vardır (Pakistan) veya iktidar kavgaları mezhepler üzerinden yürütülmektedir. Bu sebepten diyoruz ki; Orta Doğu'da olup bitenleri anlayabilmenin anahtarlarından birisi, belki de en mühimi Şiiliktir. Haritaya baktığımızda İran'da %85, Irak'ta %60, Suriye'de %12, Suudi Arabistan'da %15, Körfez ülkelerinde %30-70 oranında Şii nüfusun olduğunu bilmek, İran'ın Şiilerin olduğu her yerle ilgilenmeyi sorumluluk saydığını görmek, nüfuz ve iktidar çekişmesinin en iyi kullanabileceğini enstürmanın mezhep meselesi olduğunu anlamak için yeterlidir.
Sayfa 126 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Avrupa'nın Doğu'yu ve İslam dünyasını bir "öteki" olarak görmesi İslam'ın tarih sahnesine çıktığı 7. yüzyıla kadar geri gider. Ortaçağlarda İslam'ı dini ve teolojik gerekçelerle bir öteki haline getiren Avrupa medeniyeti, bu ötekileştirmeyi modern dönemde; din dışı ve seküler argümanlar kullanarak yapmaktadır. Bu yüzden soğuk savaşın ardından İslam, giderek bir güvenlik sorunu olarak kurgulanmış ve "İslam tehdidi" uluslararası ilişkilerden, göçmen yasalarına kadar her alanda kullanılan elverişli bir siyaset aracı haline gelmiştir. Modern Batı medeniyetinin milliyetçi, dini ve seküler aşırı uçları; İslamı ve müslümanları ötekileştirerek kendilerine bir güvenlik ve meşruiyet alanı yaratmaya çalışıyorlar.
189 syf.
8/10 puan verdi
·
32 günde okudu
Aşkı uğruna yediği damgayı ömür boyu sırtında taşımak zorunda kalan İffet’in hikayesini okudum, bitirdim. Türk edebiyatı yazarlarından favorim zaten Reşat Nuri Güntekin. Az bilinen bu kitabını da iyi ki okudum diyorum. Yazarın kısa kitaplarında dahi dönemi yansıtma şekli bizi sayfalar aracılığıyla geçmişe götürebiliyor. Yazarın yarattığı her karakteri gerçekten sevdiğimi farkettim. O dönemde aşkına sahip çıkan İffet, sevdiği kadına söz gelmemesi adına üstlendiği suçla hayatının farklı bir yöne gitmesine sebep oluyor. (Evet İffet erkek bir karakter ) İçinde bulunduğu durumla verdiği kişilik çalkantıları, meşruiyet dönemi, ahlak gibi değerlerlere değilmiş ama bu kadar erdemli bir karakterin yasak aşk batağına düşmesi beni bir miktar sorgulattı Döneme ve yazara dair kitapları severek okuyorum. Tüm külliyatını okumak istiyorum. Benim gibi düşünenler şans verirse pişman olmayacaktır
Damga
DamgaReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 20173,333 okunma
Pers Kralı Kyros İ.Ö.516'da onları sürgünden kurtarıp geri dönmelerine izin verdiğindeyse çoğu, yerleştikleri yeni yerlerden geri dönmeyecek, böylece dünyanın dört tarafına dağılacaklardır. İşte bu gelişme ve bundan sonraki 1500 yıllık süreçten sonra yine aynı hukuk dışı dinsel meşruiyetle Filistin'i kendilerine ait tapulu mal görmeye devam etmeleri, Tevrat'ı bu konuda biricik meşruiyet gerekçesi olarak ilan edebilmeleri gariptir. Emperyalizmin, Yahudilere karşı işlediği suçların diyetini 1948 ve sonrasında Filistin halkına ödetmeye kalkması ise daha da gariptir.
Sayfa 285 - Literatür YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.