İnsan hiçbir sorununu kendi kendine çözemez. Modern dünya, bize sorunlarımızı kendimizin çözmesini telkin eder. Halbuki insanların bir mürşide, bir eğiticiye, bir rehbere İhtiyacı var. Bunu yapabilecek kimse, kişinin geçtiği o yolları geçmiş bir kimsedir ve bunun geleneksel kültürümüzde birikimi vardır. Kendi sorununu kendi çözmeye kalkan insan, tıpkı dolap beygiri gibi, ömür boyu aynı noktada dönebilir. Hz. Mevlana'nın ifadesiyle, "Bir mürşidle bir adımda atılan adımı, normal insan üç ömürde geçemez." Onun için insanlar her şeyi kendi benlikleri ile çözeceklerini, bilhassa kendi akıllarıyla aşabileceklerini düşünmektense, daha kolay ve emin yolların da olduğunu bilmeliler.
Hz.Mevlana'ya sormuşlar.
"O kadar bilgesin,ilim bilirsin, bilim bilirsin, söyle bakalım en çok neyi bilirsin?" Hz.Mevlana'nin cevabı manidar olmuş. "Kendimi bilirim.Kendini bilen haddini bilir, haddini bilen Rabbini bilir."
Susmak diye bir şey vardı değil mi? Hani erdem diye övülen. Altın diye bilinen sükût. Dilini çekmek oradan buradan. Bu sükût erdemi, aslında göze ve kulağı da oradan buradan çekmeyi içeriyor gibi geliyor bana. Kusur örtmek hani… Gece gibi olmak yani… Çok sevdiğimizi söylediğimiz, seve seve sözlerini ciddiye alma sorumluluğunu üzerinden attığımızı sandığımız Mevlâna diyordu ya…
“Ayıbı örtmede gece gibi olun!” Belki o zaman sahiden ve sahih “yıldız”larımız olur…
Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim.
Her türlü amelde çok ahesteyim.
Kabrim beni bekliyorken, dünyalık hevesteyim.
Uyandır artık Ya Rab! Belki de son nefesteyim.
Hz.mevlana