EV YAPTIRACAKTI
Sizin istediğiniz mezarlıkta boş yer yok! dediler. Ama eğer isterse başka bir mezarlıkta, yirmi bin liraya iyi manzaralı bir mezar yeri satın alabilirdi. Utanarak, — Daha ucuzu, bana göre bir yer yok mu? dedi. Vardı, onbeşbine, onikibine, onbine de vardı. Düşündü... Arsa işinden tecrübesi vardı. Ertesi güne mezarlar da fırlar, bu paraya, mezar yeri de bulamazdı. Hemen o gün muameleyi yaptırdı, görmeden mezarım satın aldı. Sonra gidip gördü. Kapalı, manzarasız, kırık dökük mezar taşları arasında bir yerdi. Ama o sevindi. Göz bebekleri parlıyarak, ¦— Ooooh, burası benim! Benim! dedi. Şimdi her gün, eskiden işine gittiği gibi sabah erkenden mezarına geliyor, en sonunda bir, toprak sahibi elmanın kıvancıyla burada oturuyor, yabani otları temizliyor, getirdiği çiçekleri dikiyor ve sanki mekânına kavuşacağı günü özlemle bekliyor.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
Yaşamışım kaç para Mezar taşları neci? Deli gibi sarılsam da hayata Kalacak nesi var ki?
Sayfa 31 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Göremedik sıkıntısız yaşandığını, Rahatın şiirini yazamadık, Ne kadar uzak Heveslerimle içli dişli yaşamak, Üzmek hastalıklı şiirlerle Eşimi, dostumu; Mezar taşları kadar, ölçülü Beyitler düzmek boy boy.
Bilir misiniz ki, yerler bizi kandırmayı severler? Gerçi her şey bizi kandırır, o da doğru. Ama en çok yerler yapar bunu. Şu mezar taşları olmasa, burada bir yer olduğunu bilemezdim, mesela.
Sayfa 9
Yiğitlere değil korkaklara yaraşır feleğin sillesinden kaçmak için bir çukura, ağır mezar taşları altında büzülmek. Fırtına ne kadar sert olursa olsun, yiğit olan şaşmaz yolundan yordamından.
Sayfa 303Kitabı okudu
Bu gülünç mezar taşları Ölümler ölümler ölümler Ölümlerden beter yalnızlığımız Bu macera ne zaman bitecek söyleyin Söyleyin ne zaman aydınlanacak Bu karanlık alınyazımız
Reklam
Kafam kazan gibi kaynıyordu. Kafam aşkla, korkuyla, dehşetle, kurtçuklar, sinekler, gül yaprakları, mezar taşları, parlak mermiler ve kuş tüyleriyle, iyi, kötü, güzel, çirkin, umutlu, umarsız, ölümü veya hayatı anıştıran ne varsa onlarla kaynıyordu...
Bir mezar taşının karşısında durmak, kitabı son sayfasından açmaya, filmin son karesini yakalamaya benziyordu. Ne olmuşsa olmuş, ne yapmışsa yapmış, işte buraya, bu mezarlığa gelmiş ve kendini gömdürmüştü. En azından kesin olan bir şey vardı bu hiç tanımadığım adamda ya da kadında. O da nefes almadan toprağın altında yıllarca durabiliyor olması, yani ölü olması. Bir fahişe ile bir rahibenin, bir cani ile bir polisin yan yana yattığı mezarlıklar bana hayattaki tek gerçek, tek yalansız manzara olarak görünürdü. Ama hoşuma gitmeyen şeyler, içinde yine karşıma çıkan o insani kurnazlığı, ikiyüzlülüğü barındıran mezar taşı yazıları, dini sembollerdi. Yine devreye insanın yarattığı o tiyatro sahnesinin plastik dekorları giriyor ve ölümü dahi kendi çıkarına göre biçimlendiriyordu. Değil Tanrı’ya, kendine bile inanmamış bir insanın başına çakılan haçlarla, yıldızlarla, oyunun devam etmesini sağlıyordu. Sevmiyordum ben, o ölüme bile iyimserlik ve inançla bakan, acıyı şarap gibi tasvir eden yazıları. Ölümün de para gibi yoktu dini. Çürüyen cesetlere bu kadar yüklenmek onları daha da parçalardı. Yeraltı canavarlarından önce o mezar taşları yemeye başlamıştı cansız bedenleri, gittiğim her mezarlıkta.
Soykırım ve katliamlar gerçekleştiğinde söyleniveren "Bir daha asla!" sözü, her şehitlik ziyaretimde bir kez daha anlamını yitiriyor benim için. Srebrenista'da da aynısı oldu. "Asla unutmayacağız!", "Unutursak kalbimiz kurusun!", "Bir daha asla buna izin vermeyeceğiz!"... Mezar taşları cevap veriyor adeta bu sloganlara: Ey diriler, boşuna yalan söylemeyin!
Kaç arzuyla çınlar mezar taşları gecede Hangi tanrının günah çanıdır bedenim?
Reklam
1912 yılında bir fuar için New York’a getirilen on Kızılderili, ayrılan suit odalar yerine otelin terasına kurdukları çadırlarda kalırlar. Reisleri New York’un gökdelenlerine bakarak şunu söyler: “Katledilen kardeşlerimizin mezar taşları!”
Eski toplumumuzun insanı ölüm olayına, onu geciktirip kaçarak değil; sıcak bir dostlukla kucaklayıp yanına alarak direnir. İstanbul, Bursa, Edirne gibi Osmanlı kentlerinde bazen geniş alanlarda, bazen mahalle aralarındaki mescitlerin etrafında mezarlıklar yer alır. Akdeniz coğrafyasının ölümsüz, soylu ağacı servilerin ve eğrelti otlarının arasında her biri bir üslup harikası olan mezar taşları, dışarıdaki hayatla bir bütünlük içindedir.
Kim kurdu bu düzeni, nerdeyiz? Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta Bu umutlar, bu dualar, bu kahrolası hayaller Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi Bu katı yürekli topraklar Bu gülünç mezar taşları Ölümler ölümler ölümler Ölümlerden beter yalnızlığımız Bu macera ne zaman bitecek söyleyin Söyleyin ne zaman aydınlanacak Bu karanlık alınyazımız
“Çarpık mezar taşları arasında, Ölülerin beslediği çimenlerin ortasında Türbedeki taş tabutlar kadar Kayıtsızca uzanmış çocuklar. (Korkuları yaşları kadar)”
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.