"Çünkü insanlik tarihi davetsiz misafirleri sevmezdi, kahramanlarini kendi seçer, ne kadar usandirici bir çaba içine girerlerse girsinler, hakki olmayanlari acimasizca geri çevirirdi."
Fâniyim, fânî olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Rûhumu Rahmân'a teslim eyledim gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-i bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç-ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim.
Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayî ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider...
İman kaptaki su gibidir. Bazen dolu bazen boştur, bazen bitecek gibidir bazen geriye damlalar kalmıştır, bazen yeniden dolar bazen su kirlenir ve temizlik gerekir. Bu sebeple iman ya vardır ya yoktur diyemeyiz.
Yenilenme bilincinin yanı sıra tövbe bir umut; umut ise bir varoluş kaynağıdır. Umut yok olduğunda yaşam olgusal ya da potansiyel olarak sona ermiştir.
Dünya derin bir denizdir, içinde çokları boğulmuştur. Buna göre ona açılırken bineceğin gemi, Allah korkusu, geminin yükü Allah'a iman ve yelkeni Allah'a tevekkül olsun.
"İnsanın en büyük cehaleti, ebedi olduğunu zannederek dünyaya meyletmesi ve böylece imanın sağlayacağı manevî idrak olanaklarından mahrum kalarak sirat-ı müstakimden sapmasıdır."