“Oysa benim zamana ihtiyacım var, bin kere fazla zamana, mümkünse tüm zamanlara ihtiyacım var, senin için, seni düşünmek için, sende nefes almak için. ”
Bak Milena, "En çok seni seviyorum." diyorum ama gerçek sevgi bu değildir belki. "Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla." dersem gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.
Nisan 1920’de, İtalya-Avusturya sınırındaki bir kasabada yazılan, “Sevgili Bayan Milena, İki gün bir gecedir yağmakta olan yağmur, muhtemelen geçici olarak, biraz önce dindi.” kelimeleriyle başlıyor Milena’ya Mektuplar ve 1923’te Berlin’den postalanmış bir karta karalanan şu cümleyle sona eriyor: “Ve şimdi…
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
O vicdanı öylesine hassas bir insan ve sanatçıydı ki, başkalarının kulak tıkayarak güvenlik içinde oldukları vehmine kapıldıkları yerde bile sesleri duyardı.