Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dikkat
Hey millet uyumadan evvel Mülk suresini okuyorsunuz değil mi?
Lykos (Bayrampaşa) Deresi
Derenin geçtiği alan, şehrin tek akarsuyunu barındırması nedeniyle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bahçecilik yapılan, etrafında büyük meyve bahçelerinin bulunduğu bir yerdi. Özellikle Osmanlı döneminde günümüzdeki Bayrampaşa semtinin bulunduğu yerde yetiştirilen enginar, tüm şehirde Bayrampaşa Enginarı diye ünlenmişti... Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde, İstanbul'u yeniden imar etme adına başlatılan çalışmalar için Henri Prost'a hazırlatılan planlar ortaya konulmuştu. Bu planlara göre Vatan Caddesi ve Millet Caddesi isimli iki büyük bulvarın açılarak şehre modern bir hava verilmesi amaçlanıyordu. "Yol=medeniyet" olarak görülüyordu ve bu bakış açısına engel olarak görülen ne varsa yok edilmesine bir mani yoktu. Plan çerçevesinde Lykos Deresi kurutuldu ve Vatan Caddesi'nin inşasına başlandı.
Reklam
Cemaat, tarikat, sivil toplum gibi toplumsal yapılanmaların ontolojik durumlarına saygım var ve onlara karşı nötrüm.. Bununla birlikte; bu oluşumların millet ruhuna ve genel olarak devlet bütünlüğüne menfî tesiri olursa yâhut da tam tersine, bunlar mağdur edilirse, tercihim sadece adâlet ve hukuk olacaktır..
Mustafa Kemal altı yüz senelik Osmanlı saltanatına ve halifeye karşı bu ihtilal kararının tamamıyla haklı ve kutsal olduğuna inanıyordu. Büyük Nutukta diyor ki; " Esas olan Türk milletinin şerif ile yaşamasıdır. Bu ancak tam bir bağımsızlık ile mümkündür... Ne kadar zengin ve refahlı olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni milletler nazarında köleden başka bir muameleye layık değildir... ve Türk vakur, haysiyet ve şerefi yüksek bir millettir. Böyle bir millet için köle olarak yaşamaktansa, yok olmak daha iyidir. Onun için ya istiklal ya ölüm."
280 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitap hunlarin genel tarihi ile başlıyor. Hunlar göçebe bir millet olduğu için yazılı kaynak cok az olunca yazar o dönemdeki hunlar hakkında yazı yazan yazarları tarafsiz bir sekilde karşılaştırarak yazmış. Cengizhan kitabındaki gibi hikaye gibi ilerlemiyor. Karsilasrltirmali ve sorgulamalı ilerliyor. Avrupalilar; hunlari çocukların etlerini yiyen, kadınların kanını icen barbarlar olarak nitelendirerek Atilla için şeytanın yeryüzündeki sureti, "tanrının kırbacı" olarak ifade ediyorlar. Atilla göçebe, barbar olarak görünsede, tüm yazarlar tarafından dönemin en büyük askeri ve politik dehası olarak görünmektedir. Özellikle "bol yönet strateji sayesinde romayi doğu ve batı olarak ayrı kalmasını sağlamış birbirlerinin birleşmesine firsat vermeden rahatça yönetmistir. Bu politikası günümüz güçlü devletleri tarafından aynen uygulanmaktadır. Düğün gecesi çok için Atilla iç kanamadan ölmüş, yerine geçen oğlu savaşta öldürülünce hun imparatorluğu tarihe karışmıştır.
Attila Hun İmparatoru
Attila Hun İmparatoruIan Hughes · Kronik Kitap · 202236 okunma
Türkiye üzerinde planı olmayan tek millet Türker!
Reklam
Çoğu anlaşılmaz olmuş. Sözcüklere bakarak şiir okumak da tatsız. A. Kadir, Fikret’in şiirlerini yeniden yazıyor. Tarihi Kadim’ini Eski Çağ Tarihi adıyla yayımladı bile. Tümünü okumadım daha. Tek tük parçaları hoşuma gitmedi değil. Ama bu şiirler Fikret’ten çok Kadir’in olmuş. Yer yer anlamca ayrımlar bile var. Gene de yararlı bir deneme. Bugünkü kuşaklar nasıl anlasınlar o koyu Osmanlıca mısraları? Şermin’deki şiirler sanki başka bir Fikret’in kaleminden çıkmış! Ne olurdu tüm şiirlerini böyle yazsaydı. Kadir’in çeviriciliğine gerek olmazdı o zaman!.. Millet Şarkısı, Rücû, Hân-ı Yağma, Ferda, Halûk, Doksan Beşe Doğru… Hepsi heyecan veriyor insana. Bezginlik değil, tersine bir şeyler yapmak isteği uyandırıyor.
Sayfa 41
hıncından, çaresizliğinden yumruklarını sıkar, şakaklarını sıkar, bazen de duvarları yumruklar bu mavi gözlü, sarı saçlı adam. hayallerinde, böyle anlarda karşısında daima, istanbul'un boğaziçi'ne hâkim bir tepesinde, yıldız sarayı'nın bir penceresinde boğazdan püfür püfür esen serin rüzgârlara kendini vermiş o müstebit padişah canlanır. evet, yıldız sarayı bir kale gibidir. salonlar yaldızlı, bahçeler birer cennet, rüzgârlar ruhu sakinleştiricidir. kapısında uşaklar sürü sürüdür. ama memleket yanıyor. memleket kan, ateş ve sefalet içindedir. devlet ve millet hem birbirleriyle, hem kendi içlerinde kıran kırana boğuşmaktadırlar. askeri, jandarması, ağası, eşkiyası, eşrafı, zalimi ve mazlumu ile bütün ülke boğaz boğaza, nefes nefesedir. kocamış bir idare, çökmüş bir ordu, çürüyen bir donanma, tamtakır bir devlet hazinesi, müflis ve dilenci olmuş bir hükümet... nihayet yolsuz, mektepsiz, hastanesiz, fabrikasız, asayişsiz, emniyetsiz bir vatan
Artık Türkler korkak ve taklitçi bir millet olmaktan kurtulmalıdır. Türkler yaratıcı olmalıdır!
176 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Ne hürriyeti, ne müsâvâtı hatta ne o yoldan gelecek şöhreti isteyen”, “Yâ Râb! Bana bir ses yaratan kudreti ver” diyen, yine kendi tabiriyle “yeryüzünde yegâne ihtirası, milletinin lisanında istediği gibi bir kaç manzume meydana getirmek” olan Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz’i, gücünü mazinin ve ananenin büyük mirasından alan fakat gününün sade ve beyaz diliyle söylediği şiirlerini toplar. Millet, tarih, vatan gibi kavramları daima “medeniyet” perspektifinden yorumlayan, vârisi olmakla gurur duyduğu bu medeniyeti asırlar boyunca inanç, sabır ve ustalıkla yoğuran Fatih’ler, Itrî’ler ve Sinan’larla beraber yaşamış olan şair, bu kitaba aldığı şiirleriyle okuyucusunu da “cedleri”nin mağfiret iklimine sokar. Kitabın ismi gibi bir bölümü de “Kendi Gök Kubbemiz” Yahya Kemal’in tarih, vatan, milliyet, fetih mefhumları ve en güzel cepheleriyle İstanbul’la; ikinci bölüm “Yol Düşüncesi” ölümle; üçüncü bölüm “Vuslat” ise aşkla ilgili şiirlerin yer aldığı kısımlardır. Fakat bütün bu bölümler ve şiirlerde Yahya Kemal aynı duyuşun insanı ve şairidir. İstanbul, Türklüğün bir harikası ve şahikası olduğu; kadın, zarafetinde bir medeniyeti aksettirdiği, ölüm de vatan toprağında munisleştiği için güzeldir...
Kendi Gök Kubbemiz
Kendi Gök KubbemizYahya Kemal Beyatlı · İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları · 19833,563 okunma
Reklam
Doğar doğmaz bir anne'ye, bir baba'ya, bir aile'ye, bir millet'e, bir ırk'a, bir kültüre, bir din'e, bir dil'e, bir beden'e bir devlete ve daha bir sürü, bir şey'e ait oluruz, sonra da "kuşlar gibi özgürüz" deriz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.