Canlı, hareketli bir ruh bazen hayatın sınırlarını aşar; tatmin edilemez olur, bu yüzden umutsuzluğa düşer. Bir an için hayata küser, bu hal hayatın sırlarını arayan ruhun sıkıntısıdır.
İnsan böyle durumlarda ya kaderine boyun eğer ve bünyesi eski düzenini bulur ya da acının ağırlığı altında ezilir ve belki bir daha belini doğrultamaz.
-Meleğim, ağlama!
-Hayır, bırak ağlayayım. Ben gelecek için değil geçmiş için ağlıyorum. Her şey gitti, uzaklaştı. Ağlayan ben değilim. Hatıralarım ağlıyor.
Kurnazlık bozuk para gibidir. Onunla büyük şeyler satın alınmaz. Bozuk para ile bir insan ancak birkaç saat yaşayabilir. Kurnazlıkla bir şeyi gizleyebilirsiniz, bir adamı aldatabilirsiniz ama onunla geniş bir ufka varamazsınız.
Her kadınla erkeğin gizli amacı bu değil midir? Dostunda değişmez bir huzur, akışı bozulmayan bir ruh bulmak. Aşkın temeli budur ve bundan uzaklaştık mı ıstırap başlar.
Bakın kendinize, dedi. Gözleriniz parlıyor. Ne? Yaş da var içlerinde. Müziği ne kadar derinden duyuyorsunuz!
Hayır müzik değil duyduğum, dedi. Bu duyduğum aşk.
Gurur hayatın tuzudur derler; gururum nereye gitti? Ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım ya da bu hayatın hiçbir değeri yoktu. Daha iyisini de bulamadım, göremedim, kimse de göstermedi. Sen bir gelip bir kayboluyordun, tıpkı parlak, hızlı bir kuyruklu yıldız gibi; bense her şeyi unutuyor, ağır ağır sönüyordum.