Dijital minimalizm, aslında teknolojiyle aramızdaki ilişkiyi yeniden tanımlamak üzerine kurulu. Sosyal medyanın ya da dijital dünyanın tamamen kötü olduğunu söylemiyor, ancak bilinçsiz kullanımın hayatımızı nasıl çaldığını gözler önüne seriyor.
Sonuçta, mesele teknolojiye karşı olmak değil, onu bilinçli ve kontrollü bir şekilde hayatımıza entegre etmek.
"Biz, eşyalarımız değiliz. Sahip olduğumuz şeylerden daha fazlasıyız. Hatıralarımız içimizdedir, eşyalarımızda değil. Vazgeçmek özgürleştirir." (Sayfa 148)
"...Meselemiz, değerli olana odaklanabilmek için gereksiz fazlalıklardan kurtulmak..." (Sayfa 150)
"...Ayıklamaya ve sadeleşmeye iç dünyamızdan başlamak iyi bir seçim olacaktır. Zihnimizde dolaşıp duran ve bize ait olmayan kıskançlıklar, endişeler, korkular, pişmanlıklar ihtiyacımız olan huzuru bulmamızı zorlaştırır..." (Sayfa 149)
“..insanlardan ve benim hakkımda ne düşündüklerinden korkan bir ev kuşu olmaktan çıkıp bir şeylerin parçası olmak isteyen bir insana dönüştüm. Konuşan bir insan grubunun arasında durmak ve bir yabancıya yardım teklif etmek için özellikle çaba harcıyorum. İnsanların yanından geçerken gözlerinin içine bakıp onlarla bağ kuruyorum. Hayatım boyunca böyle biri olmadım ve artık başka insanlara kapılarımı açtığımdan beri hayata daha fazla dâhil olduğumu hissediyorum. Fazla eşyalardan kurtulmak bunu nasıl sağlayabilir? Gerçekten inanılmaz.”
Bu doğru. Minimalizm, hayatları tek başına nasil böyle temelden değiştirebilir? Bu, aşırı bir beklenti gibi görünüyor.Ama ben buna defalarca tanık oldum. Daha az şeye sahip olmak daha fazla yaşamaya imkân yaratıyor.