...
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Hepimiz, bir ya da pek çok kez ölümle buluşmuşuzdur - Semerkand’da olmasa bile. Gerçekleşme olasılığı neredeyse sıfır olan şu ya da bu karşılaşmadan hiç de farklı değildir bu buluşma. Her tuhaf rastlaşmanın olasılığı neredeyse sıfırdır. Her kavuşma, neden sonuç ilişkileri üstüne girilmiş bir bahistir; Nabakov’un deyişiyle «rastlantısal koşulların nedenbilimle ilgili esrarına yönelen bir yoklama»dır. İki kişinin, bilmeden karşılaşıvermesi için en az iki fırsat vardır daima. Sanki her bir fırsatta kader, büyük bir özenle bu karşılaşmayı hazırlamış gibidir; şu ya da bu olasılık üstünde rötuşlar yapmış, en küçük ayrıntıyı ayarlamış ve hiçbir şeyi rastlantıya bırakmamıştır sanki. Ancak her seferinde, dikkate alınmamış minnacık bir olasılık belirir ve bu yakınsamayı bozar ve iki yaşam, giderek artan hızda yeniden ıraksar. Ancak kader tek bir başarısızlıkla cesareti kırılmayacak kadar sebatkârdır. En sonunda kendi amacına ulaşır ve iki insan birbiriyle temas edinceye kadar geçen süreçte öylesine incelikli düzenleri harekete geçirir ki düğmeye bastığı andaki tıklamayı bile duymayız. Ne var ki zaman geçtikçe kader yorulur ve bu rastlaşmaları düzenlemek için uğraşmak istemez: Yaşlılık işte; rastlaşmalar giderek seyrekleşir ve otomatik olarak ölümün vadesi dolar.
KOZMOS HENÜZ DÜN KEŞFEDİLDİ. Bir milyon yıl boyunca herkes yeryüzünden başka bir yer olmadığını belledi. Derken, türümüzün yeryüzündeki ömrünün yüzde birinin onda birine eş süresinde, Aristarkus’tan günümüze dek uzanan kısa bir zaman diliminde evrenin merkezi olmadığımızı ve evrenin varoluş amacının üzerimizde toplanmadığını üzülerek öğrendik. Merkezi ve kuruluş amacı bir olmayıp enginlikte ve sonsuzlukta kaybolmuş minnacık ve minyatür inceliğinde, yüzlerce milyar galaksi ve milyarlarca trilyon yıldızla bezenmiş bir Kozmik Okyanusta dönüp dolaşan bir dünya üzerinde yaşadığımızı fark ettik. Cesaretimizi toparladık ve Kozmik Okyanusun sularına ayaklarımızı daldırdık yavaştan. Okyanusun bizi çektiğini gördük. Yapımızla bağdaşır bulduk. İçimizden bir ses Kozmos’un yuvamız olduğunu söylüyor. Yıldız külünden yapılmış bulunuyoruz. Kökenimiz ve evrimimiz uzak kozmik olgularla bağlanmış durumda. Kozmos’un keşfi kendi kendimizi keşif yolculuğudur.