"... Hayal kırıklığı insanı öldürmüyor, yengecim! Yalnızca, yaşama azmimiz bir parça eksiliyor; başka birşey olmuyor... Zamanla kabuk bağlıyor. Elin hep oraya gidiyor ; kaşıyorsun... İnsanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor.
Sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun."
Herkese Merhaba. Mino'nun Siyah Gülü kitabının incelemesiyle geldim.
Gerçekten nereden başlasam, neler anlatsam bilmiyorum. İlk 100 sayfada kitabın içine girmekte zorlansamda geri kalan 160 sayfa nasıl bitti anlayamadım. Hasan'ı, Zehra'yı, Münevver'i, Cahit'i tanıdıkça hikaye aktı gitti. Keşke bir bölüm de olsa Hasan'ın gözünden de bir şeyler okuyabilseydik. Sadece kısacık mektuplarıyla yetinmek zorunda kaldık.
Bu hikaye her ne kadar kitabın arka sözünde 12 Eylül darbesinin fonunda bir yasak aşkı anlattığını vaadetsede, aslında bundan çok daha fazlasını okuyucuya sunuyor. Bu hikaye yarım kalmışlıkların,olamamışlıkların hikayesi.
Bu hikaye özgürce yaşamak adına korkusuzca bir aşka düşen kadının; bencilliğini, hüznünü,
Yasak aşkın pençesine düşmüş bir adamın kendini tanıma yolculuğunu,
Sevildiğini hiç hissetmemiş bir annenin yaşadığı depresyonunu,
Kendi halinde büyümüş bir kız çocuğunun aşkı öğrenmesini,acıyla başa çıkmasını, gerçekleri öğrenme yolculuğunu okuyacaksınız. Kemerleri bağlayın,peçetelerinizi hazır edin ve en önemlisi kalbinizi kıracak bir kitap okuyacağınızın bilincinde olun.
Bu kitap her ne kadar yarım kalmışlıkların hikayesini anlatsa da sizi tatmin etmez diye düşünmeyin. Edebi açıdan fazlasıyla sizi doyuracaktır. Kelimeler etrafınızda bir girdap gibi sizi sarmalayacak, düşünmediğiniz şeyleri düşünmenize sevk edicektir.
Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. Ben bu kitabı puanlamayacağım. Eğer bu tarz hikayeleri okumayı seviyorsanız hiç vakit kaybetmeden okuyun efenim.
Kitapla kalın, hoşça kalın...
Hikaye Zehra'nın halası Münevverin (Mino'nun) vasiyetinin açıklanması için bağ evine gitmesiyle başlıyor ve mektuplarla devam ediyor.Zehra'nın annesi Ayşe hayatına uyum sağlamak zorunda kalmış ailesini ve çocuğunu düşünen asker bir ailenin ve sürekli şehir dışlarında ve korede görev almış disiplinli bir askerin eşidir.Yalnızlığını eşinin kızkardeşi Münevver ve onun bağ evlerindeki çalışan Nuri ve eşi Gülizarla geçirmektedir.Zehra çocukluğunu halası ve Nuri ve Gülizarin çocukları Hasan ve Hamileyle bağevinde baba hasreti çekerek geçirmiştir.Hasan çok kitap okuyan ideolojileri olan ve 1980 darbesinde yaşanan sağ sol olaylarından dolayı asılan ve Zehra'nın çocukluk aşkıdır.Hikayede oğlunun acısıyla yaşamaya mahkum Nuri ve Gülizarın hikayesini de okuyorsunuz.Ayrıca hala Münevver (Mino)yasaķ aşkı Cahitle yaşadıkları ve sırlarını paylaştığı tek insan olan Zehra'nın annesi Ayşe ile yazıştıkları mektuplarla devam ediyor.Mino üzerinde hak iddaa eden hayatını çizmesine, okumasına izin verilmeyen ama yıllar içinde abisine boyun eğmeyen duygularına esir olmayan bir kadındır.Cahitte evli 2 çocuklu hayal ettiği aşkı yaşayamamış gurbette çalışan ve minoya aşık olmuş ve eşinden ve çocuklarından vazgeçmiş bir adamdır.Minoyla ortak bir çocukları olsa da Mino yalnızlığı,uzaklığı çok sevdiği ve Cahiti her zaman içinde yaşattığı için kavuşmamışlardır.Kitabın çok akıcı ve sade bir dili var.İzmirin kasabasında geçiyor.Israrla okunsun diyemem.Türk filmi tarzı kitap arayanlara uygun olabilir.Bazı yerlerini okurken sıkıldığımı hissettim.Vakit geçirmek için çerezlik bir kitap
Kitapta Zehra adlı bir kızın dilinden, halasının geride bıraktıları anlatılıyor. Bir eskiden, bir yeni zamandan bahsediliyor. Yaşanmışlıkları okuyoruz, belki de yaşanacakları. Eseri biraz karışık ve anlaması zor bulduğumu söyleyebilirim..
-Dünya katlanamayacağım kadar bulanıktı. İçine sığamayacağım kadar dardı. Ufku olmayan, karanlık bir şehirde, hiçbir beklentim olmadan yaşıyordum.
-Kitap okumanın, düşüncelere dalmanın keyfine de diyecek yok.
-Bilmemek çok güzel bir şey, biliyor musunuz? Bilmiyorum, bilmiyorum... Çünkü bilmem gerekmiyor...
Bildiğim şeyleri de artık bir an önce unutmak istiyorum...