Güçlü olmak denen şey, çaresizlikten doğuyor. Işığın, karanlığı beyaza boyaması gibi bir şey. Karanlık olmazsa ışığı hissedemeyiz ki.
Bizim şu karnımız var ya! Konuşmayıp da sustuklarımız, içimize attıklarımız, şiştiklerimiz, şişip de istifra edemediklerimiz… İşte bunlar bizi başka biri yapıyor, yabancı yapıyor.
Reklam
İlkokulu mezarlığın yanına yapmışlar. Çocuklar servilerin gölgesi altından avaz avaz geçsinler, ölülere dünyayı hatırlatsınlar diye herhalde!
Hayal kırıklığı insanı öldürmüyor, yengecim! Yalnızca yaşama azmimiz bir parça eksiliyor; başka bir şey olmuyor… Bir defa daha ayağa kalkana kadar, eskisi gibi gülmeye başlayana kadar, günlük işlerin hengamesine tekrar dönene kadar, bir vakit bocalıyoruz. Sonra yara izi gibi bir şey kalıyor. Zamanla kabuk bağlıyor. Elin hep oraya gidiyor, kaşıyorsun. İnsanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor. Sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun. Hepsi yalan tabii… İnanma! Ben daha çok gencim.
Zaman böyle bir şeydir; ileri geri döner durur. Yakınlıklar uzaklıklarla yer değiştirir. Sonra o uzaklıklar başka bir yerde, başka bir şekilde tekrar yakınlık haline gelir. Galiba olgunlaşmak diye buna diyorlar; her şeyi kabul etmeye başlıyorsun... İnsan beyni mükemmel bir çiftçi; durmadan ekip biçiyor... Sonunda olup biten her şeyi anlıyorsun. Anlamak çok tehlikeli bir şey.”
Gidip de geri dönmelerin bir tadı vardı. İnsan geri dönünce kendi uydurduğu masallara dönmüş gibi olmalı, öyle değil mi?”
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.