Hiçbir anlamı olmayan bir tutkuyla seviyordu yaşamı; denizi ve aşkı seviyordu, köpeğini ve onu seviyordu ve gün yaklaştıkça, ölümü kendi kararlaştırdığı bir şey değilmiş de , amansız bir yazgıymış gibi umarsızlığa yenik düşüyordu.
“Ona aşık olduğumu fark ettiğim zaman nasıl şaşırdığımı sana anlatamam, dostum. Bir süre onun bana tekmeyi basmasını bile umdum, ama yapmadı, çünkü o da bana aşıktı. Benim çok şey bildiğimi düşünüyordu, çünkü ben ondan daha farklı şeyler biliyordum… Ya al bakalım işte, hırslarımın çok uzağında, her geçen dakika daha da derinden seviyordum ve birdenbire umursamaz hale geldim. Ona yapacağım şeyleri anlatırken daha iyi zaman geçirebiliyorduysam büyük şeyler yapmanın faydası neydi?”
Şu dünyada işe yaramaz insanlara bizim ülkemiz kadar ihtiyaç duyan başka hiçbir ülke yoktur. Bizde düşünce sürekli eylemle ilişkilendirilip yozlaştırılıyor. İnsanların aşırı çalışıp az eğitim aldıkları bir çağda yaşıyoruz, çağımızda insanlar o kadar çok çalışıyorlar ki sonunda aptallaşıyorlar.
İnsan zengin olmadıktan sonra, cazip bir adam olmanın faydası yoktur. Romantizm işsizlerin uğraşı değil zenginlerin imtiyazıdır. Yoksullar kullanışlı ve yavan olmak zorundadır. Sürekli bir gelire sahip olmak, etkileyici olmaktan iyidir.
“Anlayacağın, her şeyin bir biçimde berbat olduğunu düşünüyorum,” diye sürdürdü kendinden emin biçimde. “Herkes böyle düşünüyor; en gelişmiş insanlar bile. Ve ben biliyorum. Her yerde bulundum, her şeyi gördüm ve her şeyi yaptım.”