...insanlar "düşük maaşlı ve geleceği olmayan bir devlet dairesinde çalışmak, bir memur olarak orada yaşlanmak, steril bir meslekte hiçbir şey yapmadan, melekeleri körelenene kadar oturmak ve düşünmeye ya da karar vermeye ya da hareket etmeye mecbur bırakılmamak isterler. Bir saatin düzenli çalışması gibi hareketlerini düzenleyen bir kurala tâbi olmayı ve harekete geçme ve yaşama ayrıcalığının yorgunluğundan muaf tutunmayı dilerler."
Ancak tüm suçu devlet memurluğuna atamayız. Terfi olma ihtimali olsa bile hiçbir meslek, hiçbir kariyer bir insanın kişiliğini ya da enerjisini ya da yaşama gücünü tek başına himaye edemez.
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
Evet çünkü toplumun büyük kesimi, sorgulamaksızın kabul ettiği düşüncenin kölesi olur, karşıt bir düşünceyi savunan kişiye karşı da savunulan düşüncenin doğru olup olmadığına bakmadan düşman kesilir. Aslında bunun psikolojiyle büyük ilgisi var. Düşünceni söyleyeceğin zaman "sus konuşma, ayıp, terbiyesiz" gibi karşı çıkışlar sorgulamayan toplumu doğurdu. Çünkü; sorgulamak yanlıştı onlara göre, sorgulamadan bağlanmak doğru olandı.