Bitmiş tükenmiş, güzel yüzü yorgunluktan incelmişti. Sigarasının nefesini ruhsuz ruhsuz çekiyor, ölü ve monoton bir sesle konuşuyordu. Tüm kuvveti boşalmış, içindeki tüm ateş sönüp gitmişti. Hüzünlü bir zaferi kutluyordu.
"Anlama zahmetine katlanmak ağır geldi gündelik yaşamlarının sıkıcı, monoton rutinine. Oysa bir kerecik dinleyebilselerdi, ne kadar renkli hayallerim olduğunu, hayata ne kadar büyük pencerelerden baktığımı görebilirlerdi."
...bahtımda monoton bir hayat yazılı değildir. Bir gayem vardır. Hayatım, bu gaye uğruna yapacağım mücadeleler arasında geçecektir. Gayem, tahmin edebileceğiniz gibi gittikçe tereddi eden millet sevgisi, din duygusu, ahlak mefhumu gibi kıymet hükümlerini gittikçe kaybeden cemiyetimin bu durumuna karşı olacaktır. Bu yönde çalışmak bugün için iyi görülmektedir. Yarın vaziyet değişebilir. Memleketini düşünenler mahkûm edilebilirler. Ben de yolumdan ayrılmayacağım için, bugün bir muvazenesizlik eseri düştüğüm hapishaneye yarın tam akılla düşebilirim. Bu itibarla benim hayat arkadaşım, ilerde sahip olacağım muhayyel mevkilere heves etmeyen, sadece şahsiyetimi ön plana alan, mücadelemden ötürü ıstırab değil iftihar duyan, sırasında bana yardımcı olan bir insan olmalıdır...
Yoksa, aynı çatı altına giren bir kadınla, bir erkeği mutlaka monoton, bıkkın ve soğutucu bir son mu bekliyor? Belki de, her aşkın burun üstü düştüğü bir yer ve zaman vardır? Var mı acaba? Olmalı mı? Olacak mı?