"Kafalarımızın içindeki o inatçı küçük ses bize neden bu kadar
eziyet ediyor?" dedi masanın etrafına göz gezdirerek. "Bize hayatta
olduğumuzu, ölümlülüğümüzü, ruhlarımızı hatırlattığı için olabilir mi acaba çünkü bunlara teslim olmaktan ölesiye korkarız ama yine de
kendimizi hiç olmadık ölçüde sefil hissetmekten kurtulamayız. Fakat
çoğu zaman bizi benliğimizin farkına en çok vardıran da yine acı değil
midir? Çocukken tüm dünyadan ayrı bir birey olduğunu anlamak, dilini yaktığında, dizini yardığında senden başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin canının yanmayacağını, her bireyin sızısının ve acısının tamamen
kendisine ait olduğunu öğrenmek korkunç bir şeydir. Büyüdükçe ne
kadar yakınımız olursa olsun hiç kimsenin bizi gerçek anlamda anlayamayacağını öğrenmekse daha da korkunçtur. Bizi en mutsuz eden
bizzat kendi benliklerimizdir ve işte tam da bu yüzden benliklerimizi
yitirmek için yanıp tutuşuruz... "
“İnanç ve duygulara dayanan herhangi bir dogma başkaları üzerinde kullanılırken bile tehlike doğuracak bir silahtır, çünkü bu silahın sahibine yönelmeyeceği asla garanti edilemez.”