"Yani devlet iktidarının çeşitli kurumlara dağıtılması."
"Bunlar hangi kurumlar, biliyor musun?"
"Biri Millet Meclisi. Bu 'yasama' gücüne sahip olan kurum. Bir de 'yargı' gücü var, yani mahkemeler. Son olarak da 'yürütme' gücü, yani hükümet."
"Bu üçlü ayrımı Fransız Aydınlanma filozoflarından Montesquieu ortaya atmıştır. Locke diktatörlüğün önlenebilmesi için öncelikle yasama ve yürütmenin ayrılması gerekti ğini vurgulamıştı. Locke tüm gücü kendi elinde toplamış olan XIV. Louis'yle aynı dönemde yaşamıştı. 'Devlet benim' diyordu XIV. Louis. Bu yönetim tarzına mutlakiyet diyoruz. Bugün böyle bir devleti belli bir hukuka bağlı olmayan keyfi bir yönetim sayıyoruz.
Buna karşı Locke, hukuk devletini güvenceye alabilmek için yasaları halkın temsilcilerinin çıkarması, kral ve hükümetin de uygulaması gerektiğini söylemişti."
Yasacı makineyi bulan mühendistir, kralsa onu kurup işleten bir işçiden başka bir şey değildir. Montesquieu der ki: "Toplumların ilk günlerinde cumhuriyetin başları kurumları kurar, sonra da kurumlar başları yetiştirir".
Bir konuda artık umut edeceğim hiçbir şey kalmadığında, din ortaya çıkıp vaatleriyle beni kendine çeker. Kendimi ona vermek, umudun var olduğu tarafta ölmek isterim.
Sayfa 126 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Aşırı itaat, itaat edenin cahil olmasını gerektirir. Hatta emredenin dahi cahil olmasını gerektirir. Emreden kişinin ne düşünmeye, ne şüphe etmeye ne de mantık yürütmeye ihtiyacı vardır. Talep etmesi yeterlidir.
Tanzimat döneminin genç kuşak aydınlarından söz edildiği zaman, bunların Plutarkhos'u, Rousseau'yu, Montesquieu'yü, Volney'yi, Voltaire'i çevirdikleri söylenir; fakat bu çevirilerin hiçbiri elimizde yoktur.