Şiir yazın Şeyhim yanmaktan kurtulun. Mısra güvenceli, kelimeler serin. Yazın Şeyhim, ancak o zaman kurulur "âteş denizi üzerindeki mumdan gemi"nin dengesi. Kamış kalemi öpün, yazmazsanız yanacaksınız.
Yazmayı bilen şaire hayatın âteşleri “serin ve selâmetli”. Şair, İbrahim’se, şiiri gül bahçesi.
Gönül pervânesine vuslat âteş intizar âteş
Ama ya sizin kalbiniz şeyhim? Ya hokkanızın vuslat ve intizar arasına vakf edilmiş mürekkep lekeleri? Ya içinizdeki kayısı rengi âteş gülü?
İstanbul’u bir nisan günü kuşatan Fatih’in ordugâhı dağ laleleri kadar papatya tarlaları ile de kucak kucağa idi. Ama İstanbul’u bir mayıs günü düşüren genç Mehmed kente girdiğinde Bizanslı genç kızların kendisine uzattığı çiçekler arasında papatya demetlerinin varlığı pek muhtemel görünmüyor. Çünkü papatya nisan çiçeği. Mayıs ise Gül mevsimi. Öyleyse papatya güle hazırlık. Öyleyse Fatih İstanbul’u papatyalar arasında kuşatıp güller arasında kente girmişti.
Papatya. Bahar ordusunun öncü kuvveti. Fedakâr ve çilekeş piyade. Ödülsüz ve madalyasız akıncı.
Nisan çiçeği.
Nilüfer desenli bir fincanın içinde bir demet papatya.
Papatya var. İstanbul da var.
Öyleyse bahar var.
Bunca yitirmekler bir bulmak içindir, "Bir"i bulmak içindir, "Birr"i bulmak içindir. Gizemini kendisinde taşıyan gül ve gizemini kendisinde taşımayan gül söylesin diye kendisi ne söylenileni. Gülün gizemi bunun içindir. Her şey halden hale giren gül içindir. Akleden ve nakleden gül içindir. Kuşku yok her şey tek bir gül içindir. Yere dökülen gül yapraklarını toplamak bunun içindir.
Sonra yüreğimi görebilirdim. Dünyaları içine alıp da dünyalara sığmayan yüreğimi. Karun sofrasıyla doymayıp da bir buğday tanesiyle yetinen yüreğimi. İçindeki siyah noktayı. Aynı yerde hû’ya müheyyayı. Çitsarmaşığını, “aşeka”yı. Beni hem melek hem şeytan kılanı. Arşla bir kılanı beni. Beni “zübde-i âlem” edeni. Beni hak ile yeksan kılan “ben”i. Beni Kâbe gibi tavafa, cevelana çağıran “ben”i. Yüreğimdeki siyahı yüreğimdeki beyzâyı.
"Canınla canım arasında, bundan önce bir geçmiş vardı. orada tanışmıştık biz"
Hatırlamıştır hatırlayacak olan. Peki ne olacaktır şimdi? "O bir bakıma susuzluktan ölecek hale gelmiş olan Hacer'in suyu bulduğu yerdedir artık." "Vakti saati gelip çattığında siz onu bilirsiniz. Daima sizin bu yola çıkmanızı kolaylaştıran hadiseler olur."
Cemil Meriç, "sanat aşka benzer" diyor, "ikisi de kandırmaz susatır". Öyle diyorsa öyledir; ama bir büyük farkı gözden kaçırmamalı: Aşk bencildir, kıskanç: sanat diğerkâm. Aşk özeldir, paylaşılmak istenmez sevgili. Sanat, o paylaşılmak istenir.
Doğru ateş gülzar değil midir Hz. İbrahim'de ve kimi gülşenler külhan kesilmez mi yeri gelince?
Kimi, zindan olup da gül bahçesine dönülmez mi zindan?
O, Yusuf' a aydınlıktır da, karanlık dışarıda kalanın payına düşer.
Adı koyulmamış hiçbir şeyin gerçek anlamda var olduğuna ikna olamayan bir kalbin sahibiydim ben.. Aklımla kalbimin, hâlimle sözümün, teslimiyetimle ve vehmimin arasında kaldım ben. Aklımı gösteren ismimle aşkımı gösteren ateş arasına düştüm, o uçurumda yittim ben. Aynı anda iki şey olunamadığı için aşkın saltanatında, o uçurumda yitirdim ben