Cinlere, perilere inanmadığım halde bir çocuk gibi yalnızlıktan korkardım. Fakat hayat beni senelerce yapayalnız yaşamaya mecbur etti. İster istemez bütün korku ve ürkekliğimi unuttum.
Belki bilmeyerek ve istemeyerek, memleket hesabına birtakım politika hataları yapmış olabilir, fakat vatanına âşıktı, kendine göre kurduğu ve doğru bulduğu bir ideal için sonuna kadar çalışmıştır.
"Keşke ondan biraz olsun kırılmış veya ağzından kötü bir söz duymuş olsaydım..." diye kendi kendime çok defa düşünmüşümdür. O zaman belki kendisi hakkında fena bir hatıra besler de onu daha kolay unutabilirdim.
Hayat arkadaşımla beraber geçen seneler zarfında dünyanın en bahtiyar ve en çok sevilen bir kadını olarak yaşadım. Enver Paşa'yı belki birçok kimseler kibirli, sert ve haşin olarak tanımıştır. Onun öyle olduğunu zannedenler çoktur. Fakat dünyada onun kadar munis, yumuşak ve nazik bir insan tasavvur edemem. Kendisiyle yaşadığım müddetçe ağzından hiç kimse için fena bir söz işitmedim.
Bir hücum esnasında Arap kabilelerinden birisinin tereddüt içinde olduğunu gören Enver Bey, önlerine katılmış ve: "Cesur olanlar arkamdan gelsin. Harp etmek cesurların işidir. Ölümden korkanlar çadırlarına dönsünler. Ben şu kırk Türk askeriyle beraber hücuma geçeceğim. Biz erkekçesine ölmesini biliriz. Düşman önünden kaçmak insanlık şanına yakışmaz." demişti.
Yani hepsi cezamız. Bütün millet elbirliği ile bir cinayet işlemiştir. Bütün millet, devletini, hürriyetini, vilayetlerini vererek ve hiç ses çıkarmıyarak bu cinayetin cezasını ödemeye razı olmalıdır.
Sadece bir şeref borcu ödemek için de olsa bir dövüşme istiyoruz. Şu Anadolu baştan başa ayaklansa ve seller gibi İzmir'e doğru aksa... İzmir Anadolu toprağından değil de, etimizden ve canımızdan kopuyor sanki...
Nihayet sonu ölüm de olsa, gidilecek bir yol var. İzmir işgali, sanki bu göz gözü görmez, gönül gönüle ulaşmaz kaos içinde, Türklüğü bir kara ve dipsiz batağa gömüle gömüle boğulup gitmekten kurtarmak için, gökten bir Tanrı eli gibi uzanmıştır.