Aziz, mübarek kardeşlerim!
Pek çok selâm... Bizim memlekette eskide arefe gününde bin İhlas-ı Şerif okurduk. Ben şimdi bir gün evvel beşyüz ve arefede dahi beşyüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir.
- Hızır makamı da neresi? - Dedim ya caminin ortası, büyük kubbeye asılı altın kürenin altında. - Orası Hızır makamı mı? - Yüce gönüllü kişilerin Hızır Aleyhisselam ile bu mübarek yerde buluştuklarına defaatle şahit olunmuştur. Her kim kırk gün sabah namazını bu topun altında kılarsa duası kabul olduğu bilindiğinden bu makamı bir an boş bulamazsın.(AYASOFYA)
Reklam
Sultan "Yıldırım" Beyazıd Han
Bir gün padişahın huzuruna kısa aralıklarla iki elçi geldi. Biri Mısır'dan gelmişti. Haberi yürek çarptırıcıydı: “Hünkârım, Mısır Sultanı Barkuk'un ricasıyla Abbasi Halifesi El Mütevekkil, zat-ı devletlerine “Sultan sanını resmen tevcih buyurdular, mübarek ola.”*
O zamana kadar Osmanlı Padişahları resmen bu sıfatı taşımıyorlar, sadece “bey” ve “gazi” gibi unvanlarla anılıyorlardı. Bununla birlikte “sultan” unvanını ilk kullanan Osmanlı padişahının Sultan Çelebi Mehmed olduğu yolunda da zayıf bir rivayet mevcuttur.Kitabı okudu
İlim adamlarına film adamları kadar değer vermeyen ve saygı göstermeyen bir toplum, cehalet karanlığını nasıl aydınlığa çevirebilecektir? Etrafında dönen dolapları ve oyunları nasıl anlayabilecektir? Kendilerinin hürriyetleri, özgürlükleri ve mutlulukları için didinen; bu uğurda koşan çile önderlerini nasıl tanıyıp destekleyebilecektir? Firavun'un kırbacına benzeyen terör, zam, enflasyon, faiz ve inançlara baskı kırbacıyla, köleler gibi dövüldüklerini anlayıp, kılavuzları günümüz Musa'larının arkasından zulmün Kızıldeniz'ini yarıp, hürriyet ovasına nasıl ulaşabileceklerdir?Yedi mikropla bünyemizi ve toplumumuzu zehirlediler. Baktılar ki İslami yükseliş ve müslümanların gücü savaşla önlenemiyor, "Bunları içlerinden zehirleyelim" dediler. Böylece İslam medeniyetinin mirasçıları olan bizler yeryüzünde üvey evlatlar gibi dağıldık. Dün, Bab-ı Ali'den uzanan kudretli barış ve rahmet eli, on beş bin kilometre uzaklıkta olan Endonezya'da ki kızın namusunu kurtaracak kadar etkiliydi. Bugün o el öyle kırıldı, öyle küçüldü ki, mübarek ramazan ayında Bursa İmam Hatip Lisesi'nin bahçesinde örtüsü için mücadele ederken ayağı kesilen, feryat eden mazlum bir kızı dahi kurtaramayacak kadar aciz bir el haline dönüştü.
İyi geceler
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar
Kedi bahsi geldi, tavuğu hatıra getirdi. Bir tavuğum var. Şu kışta, yumurta makinesi gibi pek az fâsıla ile her gün rahmet hazinesinden bana bir yumurta getiriyordu. Hem bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kaldım. Dostlarımdan sordum: "Böyle olur mu?" dedim. Dediler: "Belki bir ihsan-ı İlahîdir." Hem şu tavuğun yazın çıkardığı küçük bir yavrusu vardı. Ramazan-ı Şerifin başında yumurtaya başladı, tâ kırk gün devam etti. Hem küçük, hem kışta, hem Ramazanda, bu mübarek hâli bir ikram-ı Rabbanî olduğuna, ne benim ve ne de bana hizmet edenlerin şübhemiz kalmadı. Hem ne vakit annesi kesti, hemen o başladı.. beni yumurtasız bırakmadı.
Sayfa 67
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.