Ramazan, ruhen bize bir hilat giydirir; ama o hilat zamanla
eskir. işte mübarek gün ve geceler O hilati değiştirme, yenileme, onarma zamanlarıdır. Ramazan gelince O eskiyen hilati terziye götürürüz ki terzi onu yenilesin, söküklerini diksin.Nasıl ki üzerimizdeki elbise eskiyorsa maneviyatımiz da eskir. Mübarek vakitler de üzerimizdeki takva elbisesini kirlerden arındırır, yeni bir elbise bahşeder insana.
Ramazan-ı şerif ve bu mübarek ayda tutulan oruç hem bedeninizi hem de ruhunuzu biçimlendirir tıpkı çamura biçim veren bir heykeltraş gibi. O biçimi bir kere aldıktan sonra eski hâlinize dönemezsiniz. İnsan önce bedensel olarak
Ramazan-ı şerifi yaşar, sonra o deneyim ruha ve kalbe intikal eder. Belli zaman diliminde Ramazan'ı yaşamak da aslında Allah'ın bir lütfudur. Bir yandan da O ruhî değişim tedrici olarak gerçekleşir, olgunlaşmak için bu ayı her sene yaşamak gerekir ki kemale erebilelim. İnsan, zaman ve mekânla mukayyettir, zaman ve mekânin etkisi altındadır. Dolayısıyla Ramazan' da da belli bir mekânın içinde bulunmak mecburiyetindeyiz. Bu dini bir mecburiyet değil; ama bana sorarsanız kültürel bir mecburiyettir. İçinde bulunduğunuz mekân sizi belli bir havanın içine çeker. Dolayısıyla zaman ve mekân şartlarını da göz önüne aldığımızda Ramazan ayı, sizi âdeta bir biçime, bir ruh hâline, bir maneviyata doğru sürüklüyor ve size kendi ruhundan bir espri, bir renk, bir biçim veriyor. Bu ibadet sabırla başlıyor.
Saadettin Ökten