"Siyah, beyaz, gri... Bu mudur dünyanın tüm renkleri."
Rengarenk dünyamızda insanoğlu ne yazık ki farklılıklarını bir kenara bırakıyor ve deyim yerindeyse kocaman bir renk kaybına uğruyor. Evet evet, hafıza kaybı değil, RENK KAYBI. Ne de güzel renklerimiz vardır bizim. Bizi biz yapan o renkler. Farklılığımızın simgesi olan o tarif
Türkiye'de sol mücadele, öğrenmeye açık yönüyle ne kadar olumlu bir görevi yerine getiren hareketliliğin temsilcisi olmuşsa, her öğrendiğini kısa sürede mutlaklaştıran ve bildiği kadarının bütün kapıları açabilecek bir anahtar olduğunu varsayan tavrıyla da bilginin üstünü örten bir olumsuzluğun sembolü haline gelmişti.
Güzel milletimin, hakkındaki fikirlerle adeta ikiye bölündüğü biri Mustafa Kemal Atatürk. Tarihte başka bir örneği var mıdır bilmem. Başka hangi millet, gücü yetkisi olmadığı halde ültimatom vere vere , yokluk içinde bir millete, milli bir direniş sağlayan komutanı hakkında böyle bir ikiliğe düştü bilmiyorum. Yoktur.
Ben Mustafa Kemal
İncelememe kitabında başında yer alan Kuran ayeti Bakara Suresi 154. ayet ile başlamak istiyorum "Allah yolunda öldürülenlere sakın "ölüler" demeyin. Çünkü onlar diridir, fakat siz farkında değilsiniz." Bu ayeti çok sevmemin sebebi ise aziz vatanımız uğruna can veren kahraman şehitlerimize atfedilmiş olmasıdır. Kitabın konu
Kaybolmuş ve yorulmuş bir dünyanın bitik ruhları; arsızca kaçarken kendinden, yine kendisi için yapılanlarla nasıl mücadele eder. Bazen kendin olmak için uzakta aradığın ne varsa içinde yeşerir. Cinayetler, sapık bir evren ve dahası, insan için kendini savunmak bir garip kayboluş…
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz.
İlim sahibi olmak
Eğer mücadele olmasaydı, belki elmas bile kömür zannedilip sobanın içine atılacaktı. Şeytan olmasaydı, Ebu Cehil gibi bir lanet, belki Ebu Bekir zannedilecekti. İşte bu ikisi arasındaki ayrım, şeytanın ateşiyle ortaya çıktı.
Bu hayattaki önceliği neydi insanın? Yaşamak mı, hayatta kalmak için mücadele etmek mi, sağlık mı yoksa hayatta kalmak için mücadele ederken,insanın kendisiyle mücadele etmesi mi?
"Bir ülkede halka yüklenen vergiler ne kadar az olursa, halk çalışmak ve üretmek için daha fazla
mücadele eder. Yeni ürünler ve yenilikler çoğalır.
Ülke kalkınır. Ancak devlet idarecilerinin refaha ve bolluga alismasi arttikça ihtiyaçlar ve savurganlik
cogalir. Ve bununla birlikte masraflar artar.
Bunun sonucunda ise halka yüklenen vergiler çoğalır, halk da buna dayanmaya calisir.
Bir süre sonra ise halk vergilerin yavas yavas artmasina alisinca da neyin nasil arttığını bilmez."
6orların sonlarındaki ve 70'lerin başlarındaki feminist aktivistler, biz kadınların 90'larda üremeye dair haklarla ilgili bir mücadele yürütmek zorunda kalacağımızı tahayyül edemezlerdi. Feminist hareket, görece az risk içeren doğum kontrol yöntemlerini kabul ettirmenin yanı sıra, güvenli ve yasal kürtaj hakkını kazandıran bir kültürel